Demokrat Partiye karşı daha ilk günde başlayan yıpratma ve tahriklerin ardı arkası kesilmedi. 1960’a gelindiğinde Menderes’in erken seçimlere gidileceğini ve millet irâdesinin yenileceğini açıklamasına rağmen, darbe plânına devam edildi.
Bunun üzerine Başbakan Adnan Menderes, 13 Şubat’ta İskenderun’da muhalefetin “nifak cephesi” olduğunu söyledi. Yurt sathındaki olayları araştırmak için Meclis’te Tahkikat Encümeni Selâhiyet Kanunu çıkarıldı. İstanbul ve Ankara’da sıkıyönetim ilân edildi.
28 Nisan’da İstanbul Üniversitesinde hükümet aleyhinde gösteriler yaptılar. Olayların artması üzerine 29 Nisan’da her türlü toplantı, sıkıyönetimce yasaklandı. 2 Mayıs’ta İstanbul’da NATO Dışişleri Bakanları Konferansı başladı. 3 Mayıs’ta Kara Kuvvetleri Komutanı Gürsel, hükümeti uyarmak için Millî Savunma Bakanı Ethem Menderes’e bir mektup gönderdi.
5 Mayıs’ta bu kez Ankara’da öğrenciler “555K” koduyla Kızılay’da bir gösteri yaptı. Başbakan Menderes, büyük bir cesaretle kalabalığın şaşkın bakışları arasında göstericilerin arasına girdi; bazıları Menderes’in yakasına yapıştılar. “Hürriyet istiyoruz!” diye bağıranlara Menderes, “İşte Başbakan’ın yakasına yapışıyorsunuz, işte hürriyet!” diye cevap verdi. 21 Mayıs’ta Harp Okulu öğrencileri sokağa dökülerek hükûmet aleyhinde yürüyüş yaptı...
27 MAYIS; DEMOKRASİYİ
TAHRİP VE “MUVAZAA SİYASET”İ
Ve 27 Mayıs, ordu darbeyle yönetime el koydu. Millî Birlik Komitesi kuruldu, başkanlığına Gürsel getirildi; Başbakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığını da üstlendi. Başbakan Kütahya yolunda tutuklandı. Cumhurbaşkanı ve bakanlar gözetim altına alındı.
29 Mayıs’ta çoğu Kara Harp Okulunda gözaltında tutulan 150 kişilik bakanlar ve Demokrat Parti milletvekilleri uçakla Yassıada’ya götürüldü. 30 Mayıs’ta “ihtilâl hükûmeti” kuruldu. 12 Haziran’da, MBK geçici Anayasa’yı kabul etti ve bir gün sonra MBK üyeleri açıklandı; 1961 seçimlerinden sonra “tabiî senatör” olarak Cumhuriyet Senatosuna geçtiler.
11 Temmuz’da idam cezasında yaş sınırı kaldırıldı ve hemen ardından Cumhurbaşkanı vatana ihânet suçuyla Yüce Divan’a verildi. 3 Ağustos’ta aralarında Genelkurmay Başkanının da bulunduğu 235 general ve amiral emekliye sevk edildi. 21 Ağustos’ta 3400 subay daha emekli edildi. 23 Ağustos’ta 400 polis emekli edildi, 600’ün üzerindeki emniyet mensubunun yeri değiştirildi.
1 Eylül’de DP’nin mallarına el konuldu ve 29 Eylül’de kapatıldı. 7 Aralık MBK Kurucu Meclis Yasasını kabul etti.
1961 Temmuz’unda Türkiye’nin AET’ye katılma teklifi reddedildi. Demokrat Partililer “demokrasinin Kerbelâsı” Yassıada’da yargılanırken 24 Ağustos’ta CHP’nin 14. Kurultayı yapıldı; İnönü yeniden genel başkan seçildi.
15 Eylül’de Yassıada Mahkemesi, kapatılan DP’nin 15 üyesi hakkında ölüm, 32 üyesi hakkında müebbet hapis cezası verdi. 16 Eylül; darbe cinâyetine cinayetler eklendi. Maliye Bakanı Hasan Polatkan ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu asıldı; ve 17 Eylül; Adnan Menderes idam edildi. 65 yaşını aşan Bayar ile öteki idam cezaları müebbede çevrildi...
Bütün bunlara rağmen onca baskı ve hileyle yapılan 15 Ekim 1961 seçimlerindeki çarpıtma ve zorlamalara rağmen CHP 173, AP 158, CKMP 65, YTP 54 milletvekili aldı. Yine de CHP, DP’nin yerine geçen AP’den ancak 15 milletvekili fazla çıkarabildi. AP, 70 senatörle Senatoda birinci parti oldu. CHP ancak 36, YTP 28 CKMP 16 senatörlük elde etti. 15 Kasım’da CHP-AP koalisyon hükümeti protokolü imzalandı; 30 Kasım’da, Ankara ve İstanbul’da sıkıyönetim sona erdi.
Maksat, Demokrat Parti’yi tasfiye etmek, en azından devre dışı bıraktırmaktı. Fakat millet “muvazaa siyaset”i kabul etmemişti. Bütün şaşırtmalara mukabil, ülkeyi demokratik bir zemine kavuşturan yegâne siyasî hareket olan Demokrat Parti’nin devamı partilere itibar etmekteydi.
DP’YE “NEFES
ALDIRMAYACAK” TERTİPLER…
Türkiye’nin maddî ve mânevî kalkınma hamlesi Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisi ile devam etti. Barajlara barajlar, yollara otobanlar, fabrikalara fabrikalar, santrallere santraller kattı. Keban’a GAP ilâve edildi. Yıllar boyu yüzde 8 büyüme sürdü. AP’nin önü de muhtıra ve darbelerle kesildi. 27 Mayıs ihtilâli sonrasında olduğu gibi 12 Mart 1971 muhtırası ve 12 Eylül 1980 darbelerinin ardındaki ara dönemlerde de muvazaalı partilerle vesâyetli siyaset tezgâhı kuruldu.
Peşinden 12 Eylül darbesiyle kapatılan AP’nin yerine geçen Büyük Türkiye Partisine ancak 11 gün tahammül edildi, BTP İhtilâl Konseyi bildirisiyle kapatıldı. “1982 darbe anayasası”na ve siyasî yasaklara karşı demokratik mücadele veren DYP’nin seçimlere katılması engellenerek cezalandırıldı. Defalarca veto üstüne veto yedi.
Siyasî yasaklarla mücadelenin başını DYP çekti ve referandumla yasaklar kaldırıldı. Ne var ki 28 Şubat “postmodern darbe” sürecinde de en çok iktidar ortağı DYP mağdur edildi.
Kısacası Demokrat Parti’nin siyasî muârızları hep “akredite” edildi; DP ve devamı partiler baskılara mâruz kaldılar. Dünden bugüne “demokrat misyona nefes aldırmayacak” komplolar kuruldu.
“Yeter söz milletindir” diyen DP yüzde 57’lere varmıştı. Darbeyle yolunu kestiler. Bu dâvâyı devam ettiren, Türkiye’ye Türkiye’ler katan ve yüzde 54’ü aşan Adalet Partisi de darbeyle kapatıldı.
“Konuşan Türkiye” için mücadele eden, onca baskı ve vetoya karşı 1991’de yüzde 27 ile birinci parti olan DYP’yi önce yüzde 12’lere, sonraki seçimlerde yüzde 9.5’e ve nihâyetinde 5.4’lere düşürüp barajın gerisinde bırakılmasında hep bu tezgâh ve plân işledi.
Bugün Türkiye’nin darbelere, ara dönemlere, demokrasinin katledilmesine ve inkıtaa uğratılmasına karşı verdiği yiğitçe demokrasi, hak ve özgürlükler mücadelesi için DP alternatifine ihtiyacı vardır.
Demokrat Parti’nin 63 yıllık siyasî tarihinde olduğu gibi, yine bütün bu engelleri aşması, tuzakları boşa çıkarması, oyunları tersyüz etmesi gerekir. Zira DP’ye yeltenmelerle, fotoğrafını merhum Menderes’in resminin yanına yapıştırıp “muhâfazakâr demokratım” demekle demokrat olunmadığı görülmekte…
13.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|