Elbette ki Allah… Hafîzimiz elbette ki Allah´tır. Bu makaledeki muradımız; insanı evvelâ kendi kötülüğünden ve daha sonra sair insanların tahriplerinden korumaktır. Tahrip yalnızca savaş, zulüm ve adaletsizliklerle meydana gelmez. Tarih, insanın insanı veya kendi nefsini manipule etmesinden de meydana gelir.
Geçen asırda ve asrımızda sıklıkla duyduğumuz kelimelerin başında “çevre,” “ekoloji”, “tabiatı koruma” ve “iklim” kelimeleri gelir. Bu istikamette global dernekler kurulmuş, organizasyonlarla küresel konferanslar düzenlenmiş ve düzenleniyor. Ormanlar başta olmak üzere; hayvanları, denizleri, bitkileri ve hattâ kadınları koruma dernekleriyle zamanımızın insanı birşeylerin korunmasının gereğine inanarak didiniyor, çırpınıyor.
Son zamanlarda bu istikamette korunması mutlak gereken bir unsurun “tropikal ormanlar” olduğu sıklıkla vurgulanıyor. Kendi menfaati için dünyanın hayatını tehlikeye atan harîs ve zalim zihniyetlerin dünyamıza verdiği zararlar karşısında, bu hareketlere katılmamak ve desteklememek elde değil. Bu mevzu çerçevesinde Avrupa medyasında başlayan bir tartışmayı sizinle paylaşmak istiyorum.
Papa XVI. Benedikt Roma'daki sene sonu konuşmasında; tropikal ormanların korunması kadar insanın da korunmasının şart olduğunu ifade etti. Eşcinselliğin bir sapıklık, kaidedışılılık ve hastalık olduğunu vurgulayan Ratzinger, bu tür ahlâksızlıkla Allah'ın bir mükemmel san'atı olan insanın tahrip edildiğini, insanı koruma altına almanın kilisenin görevleri arasında olduğunu gazetecilere anlattı. Bilhassa Allah'ın kadın ve erkeği hangi rollerde yarattığının mânâsı üzerinde dururken, insanları fıtratın sesini dinlemeye dâvet etti.
Papa'nın bu beyanları üzerine Avrupa'nın dinsiz ve sefih yüzündeki hayat biçimini tesbit eden çevreler ayağa kalktı. Bazıları söz konusu beyanlardan hakaret, bazıları ayrımcılık, diğerleri gericilik ve bir kısmı da çağdışılık çıkararak Katolik kilisesine hücûm etmeye kalkıştıysalar da, elle tutulur bir tesirde bulunamadılar. Üniversiteden gelen, gençliğinde dinsizlikte dehşetli Frankfurt Mektebiyle mütemadiyen fikrî mücâdelelerde bulunan, Katolik Hıristiyanlık başta olmak üzere bütün semavî dinlere ve insanlığa hücumun şimal cereyânından çıktığını bilen Ratzinger karşısında, modern bolşeviklerin işleri hayli zor görünüyor.
“İnsanı Koruma” tartışması Risâle-i Nurları okuyanlara “nesh-i insaniyet” kelimesini hatırlatabilir. Sefih, mütemerrid, dinsiz Avrupa feylesoflarını, Kur´ân´dan çıkardığı delillerle zelil hale düşüren Bediüzzaman Hazretleri, yirminci asrın henüz başında dinsiz felsefenin bu dehşetli projesinden haberdardır. İnsanı bozma, insanı tahrip etme; bedenen ve ceseden tahribin yanında; ruhen, fikren ve mahiyet olarak da tahrip etmenin, bir proje halinde Avrupa'da icraya konulmakta olduğunu bildiğindendir ki, “Muhatabım Ziya Paşa değil, Avrupa meftunlarıdır” diyor.
Yazımızın çerçevesi, tahribin mahiyetini teşrihe müsait olmadığından, bu konuyu mütehassıs ilgililerine bırakıyoruz. Nesh-i insaniyet tehlikesini Katolik kilisesinden tam yüz sene önce ifáde etmiş Said Nursî Hazretlerinin eserlerinde, insanın nasıl korunabileceği de detaylıca izah edilmektedir.
Önemli olan, hastalığın teşhis edilmiş olmasıdır. Hıristiyanlık âleminin ehl-i mektep olan hakperest Avrupalı âlimlerinin üslúbuyla problemlere yanaşması, Müslümanlara da ümit veriyor. Dinsizliğin, sefahetin, zulmün ve ahlâksızlığın çirkin ve acı neticelerinden hareketle de olsa bu teşhis, yine de İnşaallah insanlığın korunmasına yarar sağlayacaktır.
Hıristiyanlığın elinde olmayan Şeriat-ı Ahmediyedeki sağlam prensiplerin, Müslümanlarca yeni bir üslûpla insanlığa sunulmasının âciliyeti ortada. Ümit ederiz ki, Diyanet’imiz, İslâm ahlâkıyla ilgilenen ulemamız, dinî cemaatlerimiz ve üniversitelerimiz XVI. Benedikt'in seslendirmeye çalıştığı insanî fikirlere İslâmî ölçülerle destek verirler.
Çevreyi, hayvanları, tabiatı, suları ve yeraltı zenginliklerini insanın şerrinden korumak daha kolay olabilir. İnsanı insanın şerrinden veya iğfal edilmiş insanı kendi şerrinden korumak hayli zor görünüyor. Zekâvetiyle gelişen teknolojiyi de insanlar, “insanı tahrip” istikametinde kullanmaya başlamışsa, Papa'nın insanlığı ikaz ettiği noktaların ne denli hayatî oldukları kendiliğinden ortaya çıkıyor. Günah ortamını mübah, yalnızca bazı fiilleri günah sayan kilise, kendi prensipleriyle bu tahribi önleyemez. Hz. Muhammed'in (a.s.m.) insanlığa hediye ettiği “prensipli yaşama biçimini” öğrenmeden modern bolşeviklerle mücadele çok zor görünüyor.
İnsaniyeti koruma ve kurtarma yolunda şartlar tarafları mecbur etmeden, Müslümanlarla Hıristiyanlar ve hattâ Yahudiler âcilen işbirliğine gitmelidirler. Yarınlar çok geç olabilir…
12.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|