Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül, Kanal D’de, kadınlara evlerinden dışarı çıkarak sosyal hayata katılmaları çağrısı yaptı. (Şeffaf Oda / 04.01.2009)
Zahire bakılırsa, bu hayırlı bir çağrı gibi görünüyor. Ama, madalyonun öbür yüzü öyle mi? Ayrıca, zaten evini terk edip sokağa fırlayan kadınlar teşvik edilmeye muhtaç mı? Ekonomik ve sosyal hayatın çarklarında bunalan kadınlar, eve dönüş hasreti çekiyor ve bunu da sık sık dile getiriyorlar! Üstelik meşhur iş kadınları, aktrisleri, modelistleri bile…
Kadim bir arkadaşım ve hizmetdaşım anlattı: Seçim zamanı, gece saat ikide hanımla bir sohbetten dönüyoruz. Yolda yalnız başına giden başörtülü bir bayanı gördük. Hanım, onu dâvet etti. Biner binmez AKP’yi desteklediğimizi düşünerek anlatmaya başladı: “15 gündür uyku uyumuyorum. Gece yarılarına kadar ev ev dolaşıp partimizi iktidar yapmak için çalışıyoruz. Bütün arkadaşlarımız aynı gayret içinde!..”
Dehşete düşmemek mümkün değil! Peki, İslâm’a hizmet diye başörtülü hanımefendileri ve beyleri iktidara taşındı. Dindar insanlar hesabına bir parça ilerleme var mı? İyileştirme var mı? Başörtülü Böhürler’in ifadesiyle, dindarlık artmadı, bilâkis geriledi! Şu halde, siyaset ve parti için harcanan meblâğların, enerjinin, yapılan çalışmaların onda biri iman-Kur’ân hakikatlerinin ev ev değil, mahalle mahalle anlatılması için olsaydı 7 senede Türkiye’nin rengi değişmez miydi?
Şimdi soralım: Hiçbir netice alınmadığı görülmesine rağmen kadınları tekrar tekrar evden çıkmaya, sokağa çağırmaya gerek var mı? Zaten sokağa döktü menfaat üzerine dönen canavar siyaset! Acaba Hayrünnisa Hanım, kadınları sokağa çağırır ve teşvik ederken, kim adına, hangi düşünce hesâbına hareket ettiğinin farkında mı? Takip edelim: “Mim’siz medeniyet, tâife-i nisâyı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metâı yapmış. Şer’-i İslâm onları Rahmeten dâvet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada; rahatları evlerde, hayat-ı âilede. Temizlik zînetleri;
Haşmetleri hüsn-ü hulk, lûtuf ve cemâli ismet, hüsn-ü kemâli şefkat, eğlencesi evlâdı. Bunca esbâb-ı ifsad, demir sebat kararı lâzımdır, tâ dayansın. Bir meclis-i ihvânda güzel karı girdikçe, riyâ ile rekabet, hased ile hodgâmlık debretir damarları. Yatmış olan hevesât birdenbire uyanır. Tâife-i nisâda serbestî inkişafı, sebep olmuş beşerde ahlâk-ı seyyienin birden bire inkişafı.” (Sözler, s. 668)
Açalım bir nebze: Alçak medeniyet, kadınlar taifesini yuvalarından uçurmuş; onlara olan saygıyı kırmış; dünyevî zevkler için ucuz bir ticarî mal, sermaye yapmış. İslâm Şeriatı (hukuku), onlara acıyarak ve şefkat ederek yuvalarına dâvet eder. Saygınlıkları, rahatları, hayatları evdedir. Süsleri, zinetleri temizliktir. Yücelikleri güzel ahlâk; nezaket, nezahet, letafetleri, güzellikleri günahsızlıkta. Olgunlaşmaları, mükemmelleşmeleri şefkatleridir. Eğlenceleri ise, çocuklarıdır. Bunca bozguncu, saptırıcı sebep varken, onlara demir gibi sebat lâzımdır, ki, dayanabilsinler. Dostlar meclisine güzel bir kadın girdikçe, riya ile rekabet, haset, kıskançlık ile yalnız kendini, zevkini düşünme duyguları depreşir; yatmış olan nefsî, hayvanî arzular uyanır. Kadınlar tayfasında serbestliğin artması; insanlıkta kötü ahlâkın da inkişaf etmesi demektir. (Bunların doğuracağı yaralama, cinayet, iş kayıpları, aile faciaları ve sosyal çalkantıları hesap etmek mümkün mü?)
Kadınları siyaset labirentlerine çekmek yetmemiş gibi, şimdi de, sokaklara çekmek, o nazik nazenin varlıkları perişan etmek, hem de insanlığın ifsatına kapı açmak; iyilik zannıyla fenalık yapmak değil mi?
12.01.2009
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|