Müslümanların zenginliklerini yitirmesi, geri kalması, fakirleşmesinin sebeplerinden birisi de tevekkülü yanlış anlamasıdır. Tevekkül, bir iş için lüzumlu şartları hazırladıktan, gerekli çalışmayı yaptıktan, sebeplere uyduktan sonra, neticeyi Allah’tan beklemektir, O’na güvenmektir.
Tevekkül, sebepleri bütün bütün reddetmek olmadığı gibi, neticeyi sebeplerden bilmek de değildir. Onların sadece bir perde, tesir sahibinin Allah olduğunu, ama onlara da müracaat etmek gerektiğinin idrakinde olmaktır.
Tevekkül, vehimleri, şüpheleri, vesveseleri yok eden iksirli bir ilâçtır.
Eğer insan Allah’a tevekkül etmezse, vicdânı devamlı sıkıntılar içinde kalır. Çünkü, o zaman tesadüflerin, tabiat hâdiselerinin oyuncağı olmaktan kurtulamaz.
Gerçek huzur ancak tevekkülle mümkündür. Çünkü, tevhîd teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül ise iki cihan saadetini gerektirir. (23. Söz)
Allah’a tevekkül etmeyenin ise ömrü sıkıntılarla doludur. Allah’a tevekkül etmeyen, insanlara güvenecek veya onlardan yardım bekleyecektir. İnsanlar âciz, zayıf oldukları gibi sözlerinde durmayabilirler veya imkân bulamayabilirler. O halde tevekkülsüzün ümidi kırılır, hayalleri söner, endişe ve vesveselere kapılır. Bu durum, gerçekten bir azaptır.
Sebeplere sarılmadan tevekküle kalkmak, tevekkül değil, tembelliktir. Kâinattaki düzen, sebeplere riâyet etmeyi gerektirir.
Kur’ân’da birçok yerde tevekkül emredilir. Bu âyet-i kerîmelerden bir kısmı şöyledir:
“Kudreti her şeye gâlip olan ve rahmeti her şeyi kuşatan Allah’a tevekkül et” (Şuarâ, 217.) “Allah’a tevekkül et, vekil olarak Allah yeter.” (Ahzâb, 3.)
Son derece aciz, miskin, zayıf ve ihtiyaçları kâinatın her tarafına dağılmış insanın ilim ve kudret gibi isim ve sıfatları sonsuz olan Kadîr-i Mutlak’a dayanması, güvenmesi, tevekkül etmesi, öylesine bir güç kaynağıdır ki, saymakla tükenmez.
Allah’a ve Kadere imanın fayda ve güzellikleri, tevekkül için de geçerlidir. Burada, tevekkülün insana kazandırdığı sayısız fayda ve güzelliklerden bazılarını şöyle özetleyebiliriz:
- Tevekkül eden; istikbal endişelerinden, korkularından kurtulur.
- Sıkıntı ve musîbetlere karşı dayanma gücü kazanır.
- Başkalarına dalkavukluk ve dilencilik edip zillet ve minnet altına girmez.
- Gayr-i meşrû yollara tevessül etmez: Tevekküle yapışılmazsa vicdân sıkıntı içinde kalır; tesadüflerin, tabiat hâdiselerinin oyuncağı olur.
- Rabbine itimadı artar ve “Beni benden ziyade terbiye eden bir Hafîzim vardır” der, tevekkülünü arttırır.
- Tevekkül, başımıza gelen hadiselerin (problem, sıkıntı, hastalık, âfet ve musibetlerin...) perde arkasını, gerçek mahiyetlerini; güzel ve faydalı yönlerini açıklayarak korku ve endişelerimizi yok eder. Psiko-sosyal dengemizin bozulmasına mâni olur. Daima ümitvâr olma, olaylara olumlu yaklaşma, olumsuzluklara direnebilme gücü aşılar. Korkunç olaylara pozitif bakış açısı getirir, korkularımızı yok eder.
- Tevekkül, hakikî zevke, ciddî teselliye, kedersiz lezzete, vahşetsiz kaynaşmaya sebep ve vasıta olan teslim rütbesini, rıza derecesini kazandırır.
Bir hadiste, “Siz Allah’a hakkıyla tevekkül edebilseydiniz, sizleri de, kuşları rızıklandırdığı gibi rızıklandırırdı: Sabahleyin aç çıkar, akşama tok dönerdiniz”1 diye buyurulur.
Dipnot:
1- Tirmizî, Zühd 33, (2345).
03.01.2009
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|