"Gerçekten" haber verir 13 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Süleyman KÖSMENE

Dünya gözüyle Allah'ı görmek



Vahdettin Bey: “Ahmed b. Hanbel’in, rü’yasında Allah’ı gördüğünü, Allah’ın kendisine Kur’ân okumasını emrettiğini söylüyorlar. Bu sahih midir? Sahihse nasıl olur? Oysa biliyoruz ki Allah’ı yalnız Peygamber Efendimiz (asm) mi'racda görmüş; Hazret-i Mûsâ da (as) kelâmına mazhar olmuş!”

Cenâb-ı Allah’ın (cc) müşâhede edilmesi ve görülmesi mü’minlere dünyada değil; Cennette vâkî olacağı müjdelenmiştir. Dünyada ise Mukaddes Varlığı ilimle öğrenilir, bilinir, îman ve ibâdet edilir. Dünyâda gaybî olarak O’nun varlığına ve birliğine îman eden, İnşaallah âhirette O’nu görmeye hak kazanmıştır.

Dünyâda Cenâb-ı Hakk’ın künh-ü Zâtını görmek ise sahip olduğumuz gözler ile imkân dışıdır. Çünkü gözlerimizin görme özelliği, boyutu, eb’adı, çapı, görüş ufku ancak yaşadığımız âlemdeki maddî ve cismânî şeyleri görebilecek mâhiyettedir. Çıplak bir görüşle güneşe bir süre baktığımızı farz etsek gözlerimiz kamaşmakta; daha da ilerisi, kör olma tehlikesiyle yüz yüze gelmekteyiz. Güneşin aydınlığını ve nûrunu görmekten âciz kalan gözlerimizin, daha dakîk ve daha lâtîf nûrânî varlıkları, meselâ cinleri, melekleri ve rûhânîleri ise tamamen göremediğini biliyoruz.

Şu halde “şiddet-i zuhûr” sâhibi bir Varlık olarak bütün zaman ve mekânı kuşatmış olan, yani varlığının ve–tâbir câizse—ortada oluşunun şiddetinden dolayı gözlerin kamaşmış bulunduğu1 Vâcip Teâlâ’yı dünya gözlerimizle aslâ göremeyiz, göremediğimiz için gözlerimizi ne körlükle ve ne de basîretsizlikle itham edemeyiz. Cenâb-ı Hakk’ın kelâmı bu konuda tereddüde yer vermeyecek ölçüde nettir: “Gözler O’nu göremez! O ise bütün gözleri görür. O Latîf’tir, Habîr’dir”2

O’nu görmek isteriz tabiî ki. Âhirette O’nun müşâhedesine doyamayacağımızı sahîh haberlerden öğrendikçe içimizi derin bir haşyet ve muhabbet kaplıyor. Bu rü’yet lütfu ise âhiret için tebşîr edilmiştir ve İnşaallah bütün ehl-i îmâna O’nun rü’yeti Cennette nasîp ve müyesser olacaktır.

Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâm Tûr-ı Sînâ’da Cenâb-ı Hakk’ın kelâmına mazhar olurken O’nu rü’yete, yani görmeye şiddetli bir iştiyâk duyar ve bu iştiyâkını aynı şiddet ve niyâzla hemen O’na iletir. Ancak kelâmına mazhar olan bir Peygamberin, mazhariyet ânında bile O’nu görmesi mümkün olmaz! Allah’ın kelâmından dinleyelim: “Rabb’i onunla konuşunca, Mûsâ: ‘Rabbim, bana kendini göster, Sana bakayım!’ dedi. Allah: ‘Sen beni aslâ göremezsin! Ama şu dağa bak, eğer o yerinde kalırsa sen de beni görürsün!’ buyurdu. Rabbi dağa tecellî edince onu yerle bir etti. Ve Mûsâ baygın düştü. Kendine gelince, ‘Yâ Rabbi, Sen Münezzehsin! Sana tevbe ettim! Ben iman edenlerin ilkiyim!’ dedi.”3

Burada; rü’yete mazhar olamayan bir Peygamber’in, rü’yet talebinden sonra söylediği sözler gayet dikkat çekicidir: Allah’ı tesbih ve tenzih ediyor; tevbe ediyor ve îman edenlerin ilki olduğunu beyan ve ikrar ediyor. Yani tam bir “mü’min” sıfatını yansıtan ve gösteren ifâdeler. Bu, bizim dimağımıza şu hakîkatı perçinliyor: Dünyâda îmân! Peygamber için de, ümmet için de! Âhirette ise İnşaallah rü’yet!

Peygamber Efendimizin (asm) Mi'racda Cenâb-ı Hakk’ın kelâmına ve rü’yetine mazhar4 oluşu ise, eşsiz bir hâdisedir ve sırf O’na mahsustur. Seyyid’ül-Enbiyâ oluşu, Hâtem’ül-Enbiyâ oluşu, Fahr-i Kâinât ve Ferîd-ü Kevn-ü Zaman oluşu hiç şüphesiz, Resûlullah Efendimizin (asm) mi’racda bütün ümmeti, bütün sâlih kullar ve bütün hayat sahibi varlıklar adına Cenâb-ı Hak ile görüşmesini ve mülâkatını gerekli kılmıştır.

Allah’ı rü’yâda görmekle ilgili bir takım sâlih insanlar hakkında gelen rivâyetlere gelince; bu tür rivâyetleri ne inkâr etmeli, ne de fevkalâde büyütmeli! Allah’ın künh-ü Zâtını gözler göremediği gibi, rü’yâda rûhen görmek de imkân dışıdır.

Ancak bir lütf-u ilâhî ve bir rahmet eseri olarak Cenâb-ı Hakk’ın, kulunu, rü’yâsı içinde, binler perdeler gerisinden bir isminin veyâ bir sıfatının nûruna mazhar kılması mümkün ve vâki olabilir.

Dipnotlar:

1- Bedîüzzaman, Lem’alar, S. 351

2- En’âm Sûresi, 6/103

3- A’râf Sûresi, 7/143

4- Sözler, S. 518

13.01.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (12.01.2009) - Hayatın yirmi dokuz hassası

  (10.01.2009) - Savaşın efendilerini boykot

  (09.01.2009) - Rü’yâ üzerine-2

  (08.01.2009) - Rü’yâ üzerine-1

  (07.01.2009) - Yeşil ağaçtan ateşin çıkması

  (06.01.2009) - Mahkeme-i Kübrâ’da akıl ve kul hakkı

  (05.01.2009) - İhlâs Risâlesini daha sık okuyalım

  (03.01.2009) - Peygamberlerin ismet sıfatı

  (30.12.2008) - Günahların bedeli

  (29.12.2008) - Melaike kavramı üzerine

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır