Gamze Hanım: “Rü’yâ nedir? Bazen çok rü’yâ tabir ediyorlar; karamsar veya iyimser tablolar çıkabiliyor. Rü’yâ tabirlerine inanılır mı? Rü’yâ tabirleri ile amel edilir mi?”
Rü’yayı, rûhumuza özgü bir gece sineması olarak tanımlayabiliriz. Uykuya girdiğimiz zaman; yaşadığımız ve gezip durduğumuz şu âlemle irtibatımız yalnızca kalp atışımız ve nefes alıp verişimizden ibâret kalıyor. Bunun dışında ne gözlerimiz görüyor; ne ellerimiz tutuyor; ne ayaklarımız yürüyor; ne de aklımız, fikrimiz, irâdemiz, muhayyilemiz bizim ihtiyârımız doğrultusunda aktivite gösteriyor. Biz en çok elli santimetre eninde ve iki metre boyunda bir çerçevenin içinde zamanla kayıtlı ve mekânla sınırlı bir alanda, cismen kendimizden geçmiş vaziyette uyurken; rûhen zaman kayıtlarından sıyrılmış, mekân zincirlerinden kopmuşuzdur. Muhayyilemiz bağımsız kalmış, rûhî kuvvelerimiz irâdemizden cudâ olmuş, yani istiklâliyetini elde etmiş, sırrımız yeni keşifler ve açılımlar için kollarını sıvamıştır. İrâdemiz şaşkındır; bütün bu kuvvelere dur diyecek halde değildir. Esâsen irademiz de peşlerine takılır ve hep beraber, ama gayr-i irâdî bir şekilde, bizi yattığımız yerde bırakıp giderler. O esnada kalp atışlarımızın ritmi değişmiş ve nefes alıp verişimiz standarttan sapmış ise; bu, rûhî kuvvelerimizin böylesine alelacele hareketliliğinin cismimize yansımasından başka bir şey değildir. Yani bu esnâda cismimize takılabilecek sun’î ve teknik cihazlar rü’ya gördüğümüzü haber verebilirler, ama ne gördüğümüzden haberdar olamazlar, gördüğümüz şeyleri ekrana yansıtamazlar.
Rü’yâ esnasında rûhî kuvvelerimiz; yâni mahiyetimizdeki latîfe-i Rabbâniyemiz, hazır biz şehâdet âlemi ile bağları koparmışken, gayb âlemine karşı bir münâsebet bulur, bir menfez açar; ve bu pencereden vukûa gelmeye hazırlanan hâdiselere bakar.1 Bâzen âlem-i misâl arşivine girer, mâziden bir hâdiseyi alır, tekrar su yüzüne çıkarır; bâzen âlem-i mukadderâta kısmen girer, kulak kabartır, vukûa gelecek bir hâdisenin ip uçlarını bazen sembollerle, bazen çok net detay içinde, bazen de–ve genelde-kalın bir perde ile sarılmış vaziyette görür ve izler. Rûhumuzun merâkı sağ olsun; âlem-i gaybı veya âlem-i mîsali izler de izlemesine; bazen ve genelde çok net şeyler göremez; veya gördüğü çok net görüntü ve dokümanlara, hayâlimiz günübirlik yaşadığımız dünyadan bir “görüntü elbisesi” giydirir; biz olayları bu elbisenin rengiyle, şekliyle ve tarzıyla görürüz. Vâkıaları olduğu gibi göremeyiz. İşte bu açıdan gördüklerimizi “yorumlamak” isteriz.
Anlatmaya çalıştığımız bu rü’yâlar, “sâdık rü’yalardır.” Peygamberler çok net ve hakîki çehresiyle, yoruma ihtiyaç bırakmayacak derecede sâdık rü’yâlar görürler. Peygamber Efendimiz (asm) vahyin başlangıcında çok net, sabahın aydınlığı gibi açık ve doğru rü’yâlar görüyordu. Ümmetin görebileceği sâdık rü’yalar hakkında ise Ebû Hüreyre (ra) bir hadîs rivâyet eder: Resûl-i Ekrem (asm) Efendimiz: “Mübeşşirâttan başka nübüvvetten geriye (ilham alınabilecek) bir şey kalmamıştır” buyurdu. “Mübeşşirât nedir, yâ Resûlallah?” diye sorduklarında da, Resûlullah Efendimiz (asm): “Sâlih rü’yâdır” buyurmuştur.2 Bir başka hadîslerinde de, Enes b. Mâlik’in rivâyetiyle Allah Resûlü (asm); “Salih bir kişi (veya saliha bir kadın) tarafından görülen güzel rü’yâ, nübüvvetin kırk altı cüz’ünden bir cüz’üdür” buyurmuştur.3
Sâlih ve sâdık rü’yâlarla ilgili Kur’ân’da da ilgi çekici örnekler buluruz. Yûsuf Sûresi, Hazret-i Yûsuf’un (as) bir rü’yâsı ve bunun üzerine, babası Hazret-i Yakub’un (as) bir uyarısı ile başlar.4 Hazret-i Yakub (as), oğlu Yûsuf’a; “Rabbin seni böyle rü’yandaki gibi seçecek, sana rü’yâları yorumlama ilmini verecek, ataların İbrâhîm ve İshâk’a nimetlerini tamamladığı gibi, sana da, Yakub soyuna da nimetlerini tamamlayacaktır” der.5 Böylece Kur’an, rü’yâların doğru yorumuna âyetlerinde yer verir.
Kur’ân, Hazret-i İbrâhim’in (as) rü’yâsından da bahseder. Hazret-i İbrâhim (as) rü’yâsında oğlunu boğazlamış ve bunu oğluna şöyle anlatmıştı: “Ey oğulcuğum! Ben uykuda seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün; ne dersin?”; Kur’ân, oğlunun: “Ey babacığım! Emrolunduğunu yap! İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın!”6 dediğini nakleder ve bu hak nakil içinde, rü’yâlarda dikkatten uzak tutulmayacak bir takım hakîkatların da gizli olabileceğini vurgular.
Ancak rü’yâların hepsine inanılır mı? Kaç tür rü’yâ vardır? Rü’yâ tabirleri ne ölçüde gerçekleri yansıtabilir? Rü’yâ ile amel edilir mi?
Bu soruların cevaplarını, inşallah yarın araştıralım.
Dipnotlar:
1- Bedîüzzaman, Mektûbât, S.332
2- Buhârî, K. Ta’bîr, 2103
3- Buhârî, K. Ta’bîr, 2101
4- Yûsuf Sûresi, 12/4
5- Yûsuf Sûresi, 12/6
6- Sâffât Sûresi, 37/102
08.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|