Beyaz bir geceydi, tutukladı hüzün ellerimden.
En öfkeli yanımdan tehdit etti, yaşamak. Gözyaşları yıkadı yanaklarımı. Ekranlar karardı çığlıklardan ve insanlık bir kez daha ispatladı: Küfür insanı gayet aciz bir canavar eder.
Bir ana, yavrusu kucağında feryadı arşı inletirken, uçup gitmişti minik bir can cennete. Ve ben ayrılığın arkasına bağladım saçlarımı, darmadağın oldu yüzüm, tanınmıyorum şimdi.
Sürgünüm.
Gelmekti zor olan, herkesin gittiği o yoldan. Bir el atabilmek, bir kol sarmak, bir yaraya pansuman yapmak.
En zoru dayanabilmekti bu kadar acının içinde sapasağlam.
Ardına bakmadan, yollara düşmekti belki de yiğitlik…
Çözemedim.
***
Hastanedeki doktor yorgun, hemşireye sitem ediyor; “Bugün neden bu kadar çok hasta var? Başım ağrıyor. Yeter! Almayın.” İçimden bin tane söz geçiyor, “Ya Gazze’deki doktorlar ne yapsın doktor bey? Acaba onların dinlenmeyi dahi düşündüğü bir tek ânı var mıdır?” Söyleyemiyorum alacağım tepkiyi bilerek ve bütün sözlerim hafızamın çepelerine takılıp kalıyor.
Susuyorum herkes gibi ve geçiyorum hayatın içinden.
İnsanlar sokaklara dökülmüş, vicdanlar galeyanda… “Dayanılacak gibi değil” diyor bir teyze. Ağlamak ve duâdan başka elinden bir şey gelmeyenler var.
Ya gelenler.
Ya çok şey yapabilecekken, hiçbir şey yapmayanlar. Onlar da benim kadar masum mudur gerçekten?
***
Çocuklar kapıda koşuşuyor, her şeyden habersiz.
Bir anne, çocuğunun yaramazlıklarından yorgun. Elinde ilâçlarla, “Psikolojim bozuldu, bu çocuğun yüzünden” diyor. Elinden çekiştirirken beş yaşındaki oğlunun.
Gözlerim doluyor, “Derdin evlâdın mı?” derken. “Yani yaramazlığı, yani çocukluğa has halleri mi?
“Seni de görürüm” diyor bilmiş bir edayla. “Öyle konuşmakla olmuyor.”
“Ama oradaki çocuklar annelerinin kucağında kanıyor, o çocuklar oynamıyor ağlıyor. O çocuklar bir ananın ellerinde yitip gidiyor çaresizce. Bunu hiç düşündün mü?” diyorum. “Yaşamadan bilinmez” diyerek geçip gidiyor yanımdan.
***
Velhâsıl duyarlı değiliz, meydanlarda bağırdığımız kadar.
“Bir çocuk nasıl ölür bir insanın gözlerinin önünde?” diyerek düşünmüyoruz. “Bir ana buna nasıl dayanır?” diyerek, içimiz yanmıyor. Bir türlü koyamıyoruz kendimizi, bir Gazzeli’nin yerine.
Koyabilseydik, günlük hayatımızda yaşadığımız hiçbir olay canımızı acıtmazdı.
Biz sadece ekranlara bakıyoruz. Kimimiz “Moralim bozuluyor” diye onu da yapmıyor.
Velhâsıl; ateş yine sadece düştüğü yeri yakıyor.
22.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|