JİTEM'ci albayın intiharı üzerine ortam gerildi. Cenaze töreninde yaşananları da hepimiz seyrettik. Ergenekon terör örgütüyle ilgili mahkeme safhaları, soruşturma süreçleri devam ederken elbette ki bir takım beklenmedik gelişmeler, umulmadık davranışlar olacaktır. İşin içine duygusallık da girecek, acımasızlık da. Acımasızlık derken adaletin gerçekleşme safhasında zanlı, şüpheli veya sanık kim olursa olsun ve kimlerden olursa olsun yargının tarafsızlığını bozmadan, iltimas/özel muamele, kayırma göstermeden yargılama işini yapmasını kastediyoruz. Daha kısa tabirle “Müsavatsız adaletin adalet olamayacağı” karinesinden bahsediyoruz. Eğer bu asker kökenlidir böyle tutulmaz, şu falanca gruptandır böyle sorulmaz, falanca geçmişte şöyle kahramanlıklar yapmış kişiydi bu şekilde yargılanmaz” diye ayırımlar olacaksa o zaman yargının ve yargılamanın anlamı ne? Modern demokrasi anlayışında “Kuvvet kanunda olmalıdır” hükmü bir yerde böylesi durumlarda daha bir kendini göstermektedir zaten.Ötesi hikâye..
Kişinin hüküm giyinceye kadar—velev ki mahkûmiyeti neredeyse kesin bile olsa—adı sanıktır, eski tabirle maznun. Masuniyet, suçu sabit oluncaya kadar ki süreç için geçerlidir. Fakat bu süreçti maznun ya da sanık durumdaki kişinin masumiyetine dair peşin peşin hüküm vermek veya öyle göstermeye çalışmak da bir nevi yargısız infaz gibi, yargısız ibradır ki aynı derecede hukuka müdahele veya en azından ihsas-ı rey gibi indî ve şahsi bir davranış sayılır.
İntihar olayı üzerine en şiddetli eleştirilere maruz kalan medya için söylenecek çok şey vardır aslında. İlk elde medya sadece bu konuda yargısız infaz yapmış değildir. Geçmişte bundan çok daha iğrenç bir şekilde yargısız infazlar yapıldığına şahit olduk. l960 İhtilâli sonrası Yassıada mahkemeleri sürerken İsmet Paşa’nın damadı Metin Toker’in yayınlattığı bir dergide kapak resmi olarak üç ayaklı idam sehpası/darağacı resmi vardı. Kimseler pek oralı olmadı, ama sanki mahkemenin nihayette nelere karar vermesi gerektiğini sanki zerk ediyordu beyinlere. Mahkeme üyelerine demiyorum zira onlar “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” diye tarihe geçecek demeçlerini vermişlerdi bile..
O kadar uzak geçmişe gidip örnek vermeye gerek yok. Yakın zamana gelelim. 28 Şubat sürecinde basın ve medyaya yönelik bir sürü brifing verilmişti. Onlarca yazar/gazeteci hareketi yapanların penceresinden bakarak olayları değerlendirsin diye oturumlara, seminerlere davet edilmişlerdi. Bir resepsiyonda “Efendim bu süreçte basının da pek önemli desteği oldu. Basın 4. kuvvet!” sözleri üzerine dönemin Genelkurmay Başkanı İ. Hakkı Karadayı’nın “Ne dördüncüsü? Birinci, birinci!” diye gevrek gevrek gülerek düzeltme yaptığını hepimiz televizyon haberlerinde seyretmiştik. Şimdi dememiz o ki, birinci kuvvet kadar önemsenmiş ve benimsenmiş medyanın intihar olayını haber olarak duyurmasına karşı bu kadar tehevvüre gerek yoktu. Bize göre bu kadar sert ve dışlayıcı üslup müktesebatını aşan bir üsluptur. Objektif olalım geçmişte başka vatandaşların ya da sivillerin de başına bu tür olaylar geldiğinde mahkemeleri etkileyecek haberler konusunda aynı tepki verilmemişti. Ve basına, medyaya bu tür uyarılar yapılmamıştı. Habercilik görevlerini yaptıkları söylenmişti en fazla..
Hatta spekülatif ve yalan haberlerle kişileri yargılanmadan suçlu ilân eden vatandaşı mağdur duruma düşüren, mahkeme kararıyla düzeltme ve tekzip gönderdikleri halde bunları yayınlamayan basın organlarını hâlâ krediteli kriterlerle onore etmeye devam edenler de vardı. O günden bu güne aynı basın, aynı şekilde görevini yapıyorken bu gün haber objesi olanın kişilik ve mesleğine göre farklı tepki verilmesi bize pek objektif gelmedi ve bizim için pek inandırıcı olmadı.
Kaygımız şudur ki, yargı söz konusu olduğunda herkes kendisi için adalet isterken sıra başkalarına gelince önyargılı yargısız infaza tevessül edebilmektedir. Kökten yalan, masa başı haberleriyle birisinin dünyası yıkıldığında umarsız davrananlar, bu gün en azından yüzde on da olsa doğru çıkma ihtimali mevcut ve yargıya intikal etmiş bir haber konusunda pekala âlâ-yı vâlâ ile uyarılarda bulunabiliyorlar. Adalet önyargılı infazı da kaldırmaz...
22.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|