İsrail’in ambargosu, baskısı ve saldırısı altında Gazze yanarken ve yürekleri yandırırken, Avrupa basını Gazze yerine “gaz “ demeyi tercih etti. Rusya-Ukrayna arasında yaşanan “gaz” krizi Avrupa’yı daha çok ilgilendirdi. Şükür ki, gaz krizi çözüldü, Ukrayna üzerinden Avrupa’ya doğalgaz akmaya devam edecek. Öte tarafta Barack Obama da yemin ederek göreve başladı. Haydi bakalım, bundan sonra Batı merkezli Evrensel Hukuk Organizasyonlarını göreve davet ediyoruz. Gazze’de çok haklar ihlâl edilmiştir. İnsan hakları, çocuk hakları, kadın ve aile hakları, mesken hakları vesaire.
Evrensel değerler, demokrasi, insan hakları ve fikir hürriyeti dendiğinde ilk akla gelen Batının, buna lâyık bir çehreye bürünmesi lâzım gelmez mi?
Aralarında Türkiye’ nin de bulunduğu 47 ülkeli Avrupa Konseyine bağlı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nerededir? Strazburg’dadır, yani Batıda..
Savaş suçlularını da yargılayan ve BM’nin başlıca yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanı nerededir? Lahey’de, yani Batıda..
Türkiye ve diğer bazı İslâm ülkeleri dahil, 192 üye ülkesi bulunan BM’nin merkezi nerededir? New York’ta, yani Batıda..
İnsan haklarını, ırk, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklar olarak yorumlayan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ilk nerede imzalandı? Paris’te, yani Batıda..
11 Eylül saldırılarında ayağa kalkan ve bütün dünya Müslümanlarını sorgulayan Avrupa’nın ve topyekûn Batının Gazze ilgisizliği, çifte standart ve ikiyüzlülük olarak yorumlanıyor. 11 Eylül saldırılarından hemen sonra Fransız Le Monde gazetesi, “Hepimiz Amerikalıyız” manşetini atmıştı. Bugün de “Hepimiz Gazzeliyiz” demeye hangi engeller vardır? İkiyüzlülük kötü bir sıfattır. Müraîliktir, münafıklıktır, yalancılıktır. Daha bir çok kötülükleri barındıran bir sıfattır. Ama ikiyüzlü, iki vecheli, iki yönlü, hatta bazen birkaç yönlü olmak gayet normaldir. Avrupa’nın da, biri müsbet ve insanlığın hayrına olan yüzü, diğeri de bozuk ve tahripkâr olan çehresi var. Olsa olsa Gazze’ye ilgisiz kalan Avrupa’nın bu çehresidir, bu yüzüdür. Demek ki, Avrupa medyası, bizde olduğu gibi, genellikle bozuk ellerde.
Uzun süredir Avrupa’da yaşayan, buranın nimetlerinden faydalanan ve çok iyiliklerini gözleyen biri olarak, toptancı bir yaklaşımla Avrupa’nın aleyhinde yazmayı öteden beri doğru bulmam. Aleyhindeki yazı ve yorumları da kendi fikrimle ve müşahedemle tahlile tâbi tutar, ayıklar ve elekten geçiririm. Risale-i Nur’daki Avrupa perspektifi bu meyanda herkes gibi beni de tereddüt ve keşmekeşten ve de ikileme düşmekten kurtarır. Zira her meselenin, meselâ siyasetin, meselâ milliyetin, hem menfi, hem de müsbet tarafını aklın eline veren Bediüzzaman, Avrupa’nın da hem menfi, hem müsbet tarafını ilmî ve mantıkî ve de Kur’ânî ölçülerle tahlil eder. “Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir” diyerek, Avrupa’nın iki yüzünü, iki vechesini ve iki halini ortaya koyar. Buna rağmen, yani bu net ve berrak tahlile rağmen, Avrupa’nın bazı tavırlarının, o berrak aynadaki yansımasını açık seçik görmekte zorlanırız. Bunun böyle olması, Bediüzzaman’ın tahlil aynasına asla gölge düşürmez ve o nurlu aynayı buğulandırmaz. Olsa olsa, Avrupa’nın bile kendi kendisini Bediüzzaman kadar tanıyamadığını ele verir. Eğer Avrupa kendi konumunu, dünyadaki yerini ve misyonunu Bediüzzaman kadar idrak edebilse, bünyesinde ve mahiyetinde barındırdığı tüm insanlığın faydasına olan nimetleri keşfedebilse, yani müsbet tarafını menfi tarafından kesin çizgilerle ayırt edebilse, insaniyet ve İslâmiyet âlemine de yardım etmiş olur.
Hele hele Avrupa, bilhassa Avrupa Birliği bu meyanda hem insanlık âlemine, hem dünyanın bu gidişatına, hem de bizzat Batı âlemine yardımcı olmaya daha müheyyadır, daha hazırdır. Çünkü Avrupa, hem Amerika’nın, hem de Amerika desteğiyle şımaran İsrail’in saldırgan tutumlarına sahne olmaktan, çok şükür ki coğrafî, siyasî ve fizikî konumu itibariyle de uzaktır.
Hele şu “ikiyüzlülük” sıfatı Avrupa’nın müsbet ve faydalı tarafına hiç yakışmıyor. Avrupa böyle sıfatla tavsif edilmekten kendisini kurtarmalıdır. Bilhassa bu son İsrail-Gazze meselesinde Avrupa’nın ve topyekûn Batının tavrına bakarak İslâm ve Türk basınında Batının aleyhinde yazılanlara hak vermemek elde değil. Kültürler ve inançlar arası diyalogdan yana olan herkesi üzen bu tavır, aynı zamanda diyalog karşıtı fikirleri güçlendiriyor ve öteden beri diyaloğa karşı olanların eline koz veriyor.
Bilinmelidir ki, Avrupa’yı bütün yönleriyle inceleyen; Asya’ nın, Afrika’nın ve bütün İslâm âleminin Batıya bakışını doğru ve sağlıklı bir mecraya çeken ve sağlam bir zemine oturtan Bediüzzaman’ın fikirleri henüz herkesin eline ulaşmamış veya ulaştığı halde bazı kafalarca henüz anlaşılmamıştır. Unutulmamalıdır ki, bu güzel tahlillerin ulaşmadığı veya ulaşmasına rağmen anlaşılmadığı çevrelerde Avrupa’ya toptancı bir yaklaşımla kahır vardır, adavet vardır, nefret vardır. Bugün teknolojik ve maddî güce sırtını dayayan, demokrat ve medenî olduğunu her vesileyle izhar eden Batı, kendisine kahırla ve nefretle bakanları hiçe sayabilir ve onlara aldırış bile etmeyebilir. Ama mesele sadece “zayıf” ve “güçsüz” görülen o çevrelerin nefreti ve kahrı değildir ki. Asıl mesele, Batının, öteden beri savunageldiği “evrensel değerler”in gereği olarak, insaniyet namına, hak ve hukuk namına ve adalet namına kendini sorgulaması, “ikiyüzlü” yaklaşımlardan sıyrılması ve dünyanın kahir ekseriyetinin nefret ve kahrına maruz kalmaktan kurtulmasıdır.
22.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|