Allah (c.c.) Hz. Adem’den bu yana, peygamberleri vasıtasıyla insanlara bildirdiği mesajlarını “İslâm”la ifade etmiştir. İslâm; Allah’ın gönderdiği dinin buyruklarına uyarak esenliğe ve selâmete ulaşmayı ifade eden ve bütün peygamberlerin getirdikleri İlâhî bilgilerin tamamını içine alan dindir.
Kur’ân’la son şeklini alan “İslâm”ın temelini oluşturan ilkeler, vahye dayanan bütün dinlerle aynıdır. Ait oldukları zamanın şartlarına göre peygamberlerinin ismine izafeten Musevilik, İsevilik gibi adlarla da ifade edilen bu dinler özü itibariyle “tevhid” dinidir ve sevgi-barış yanlısıdır. Öyleyse “Musevilik” gibi bir “Tevhid” dininin mensuplarından sudur eden Gazze vahşeti nasıl açıklanabilir? sorusunun cevabı, Hıristiyanlıkta olduğu gibi, felsefenin ve sosyal şartların etkisiyle bu dinlerin aslî mesajından uzaklaşmasında ve bunlara dünyevî kaygıların hakim olduğu ideolojik yaklaşımların hakim olmasında aranmalıdır. Yoksa bugün, İsevilik’e ve Yahudilik’e hakim olan aslî mesajın dışındaki yapılanmalar ortadan kaldırıldığında, karşımıza çıkan dinin son din “İslâm”la örtüşeceği bir gerçektir. Bu iki kutsal dinin özünü bozan hareketlerden biri “siyonizm” ise, diğeri de “antisemitizm”dir.
Yahudilerin kutsal toprakları saydıkları Filistin’e dönme, orada sürekli kalma ve orada dünyaya da hakimiyet kuracakları bir Yahudi devleti kurma amaçlarının “ırkçı” bir yansıması olan “siyonizm” kanlı bir Yahudi hareketi olarak dünyanın nefretini celb etmeye devam ediyor. Irkçılığın, aklı ve vicdanı dumura uğratan nasıl hareket olduğu Filistin’de bir vahşilik simgesi olarak kayda geçti.
Şüphesiz, Yahudilerin tamamını bu vahşete ortak etmek Müslümanca bir yaklaşım değildir. İslâm’ın adalet anlayışı elbette ki yaşanan bu vahşete ortak olmayanların haklarını savunmayı da gerektirir.
İsrail’in, Filistin meselesindeki insanlık dışı radikal tavrı, yüzyıllardan beri var olan ve esasen yine bir Müslümanın ortak olamayacağı Yahudi düşmanlığını körükleyecektir. Kafaları siyasetin ahlâksız düsturlarıyla bezenen Müslümanlar için bu büyük bir tehlikedir. Yakında antisemitik düşüncelerin beynimizi kemirmeye başladığına şahit olabiliriz: “Kana kan, dişe diş, göze göz; Yahudilere ölüm!”
Antisemitizm, Yahudi halkına karşı duyulan nefreti ifade eden, en az siyonizm kadar vahşet unsurlarını içinde barındıran radikal bir ideolojik düşüncenin ürünüdür. Tarih boyunca birçok kez Yahudileri öldürmek, çeşitli vesilelerle onlara baskı yapmak, onları yurtlarından sürmek gibi olaylarla karşımıza çıkan antisemitik hareketlere ya da düşüncelere bundan sonra da rastlamak mümkün olabilecektir.
Her türlü ırkçılığı ve azgınlığı yasaklayan İslâm’ın elbette ki antisemitik unsurları beslemesi ya da desteklemesi beklenemez. Müslüman, hakkın yanında olan, zulme karşı çıkan, masumu korumak idealiyle yaşayan kişidir; bu masum bir Yahudi de olsa.
Bediüzzaman’ın Avrupa’yı ikiye ayıran tavrı bu meselede de bir ölçüdür. “Avrupa ikidir” diyerek “İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle” insanlığa hizmet eden adil ve hakperest Avrupa’ya hak ettiği değeri veren Bediüzzaman’ın itirazı; beşeri sefahate ve dalâlete sevk eden sefih medeniyeti elinde tutan Avrupa’yadır. Bu yaklaşım tarzıyla, elbette ki dünyayı kana bulamaktan çekinmeyen siyonist Yahudi hareketleriyle, bu hareketleri desteklemeyen, bu vahşetten üzüntü duyan Yahudileri aynı kefenin içinde değerlendirmemek gerekir.
Siyonizm gibi antisemitizm de çağımızın en büyük ihtiyacı olan dünya barışını tehdit eden bir ideolojidir, bir fitnedir. Bu tür fitnelere karşı Müslümanlar, İslâmın sevgi ve barışa ait mesajlarıyla uyanık olmalıdırlar. Ülkemizde ve Batı’da çeşitli yardım kuruluşlarının Filistin için canhıraşane çalışmalarını, sağduyunun hakim olduğu sivil toplum hareketlerini görünce, insanlığın böylesine fitneleri artık içinde barındırmayacağını düşünüyorum. Devamında bütün dinlerin özü olan İslâma doğru bir insanlık yürüyüşünün başlayacağını söylemek fıtrî seyri gözler önüne sermekten başka bir şey değildir.
20.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|