İlkçağın bütün vahşetini bu medeniyet bir defada kustu!
(Dünden devam)
İşte, onun için bu medeniyet-i hazıra, beşerin yüzde seksenini meşakkate, şekavete atmış; onunu mümevveh saadete çıkarmış; diğer onu da, beyne beyne bırakmış. Saadet odur ki, külle, ya eksere saadet ola. Bu ise, ekall-i kalilindir ki, nev-î beşere rahmet olan Kur’ân, ancak umumun, lâakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder.
“Hem serbest hevânın tahakkümüyle, havâic-i gayr-ı zaruriye havâic-i zaruriye hükmüne geçmişlerdir. Bedâvette bir adam dört şeye muhtaç iken, medeniyet yüz şeye muhtaç ve fakir etmiştir. Sa’y, masrafa kâfi gelmediğinden, hileye, harama sevk etmekle, ahlâkın esasını şu noktadan ifsad etmiştir. Cemaate, nev’e verdiği servet, haşmete bedel, ferdi, şahsı fakir ahlâksız etmiştir. Kurun-u ûlânın mecmu vahşetini, bu medeniyet bir defada kustu!
“Âlem-i İslâmın şu medeniyete karşı istinkâfı ve soğuk davranması ve kabulde ıztırabı câ-yı dikkattir. Zira istiğna ve istiklâliyet hassasıyla mümtaz olan şeriattaki İlâhî hidayet, Roma felsefesinin dehâsıyla aşılanmaz, imtizaç etmez, bel’ olunmaz, tâbi olmaz.
“Bir asıldan tev’em olarak neşet eden eski Roma ve Yunan iki dehâları, su ve yağ gibi mürur-u a’sâr ve medeniyet ve Hıristiyanlığın temzicine çalıştığı halde, yine istiklâllerini muhafaza, âdetâ tenasuhla o iki ruh şimdi de başka şekillerde yaşıyorlar. Onlar tev’em ve esbab-ı temzic varken imtizac olunmazsa, şeriatın ruhu olan nur-u hidayet, o muzlim medeniyetin esası olan Roma dehâsıyla hiçbir vakit mezc olunmaz, bel’ olunmaz.”
Sünûhat, s. 59, (yeni tanzim, s.143-147)
LÛGATÇE
medeniyet-i hazıra: Şimdiki medeniyet.
şekavet: Bedbahtlık, kötü hallilik.
mümevveh: Hayali, düzme, uydurma.
beyne beyne: Ne iyi ne kötü, ikisinin ortası.
küll: Hep, bütün.
ekser: En çok, daha ziyade.
ekall-i kalil: Azın azı, pek az, en az.
nev-î beşer: İnsanoğlu, insan soyu; insanlar.
lâakal: En azından.
tazammun: içine alma, içinde bulundurma.
hevâ: Boş, faydasız, neticesiz.
tahakküm: Zorbalık etme, zorla hükmetme.
havâic-i gayr-ı zaruriye: Zarurî olmayan ihtiyaçlar.
havâic-i zaruriye: Zarurî olan ihtiyaçlar.
bedâvet: Bedevilik, göçebelik.
sa’y: Çalışma, çabalama.
ifsad: Fesada uğratma, bozma.
nev’: Cins.
kurun-u ûlâ: İlkçağ.
mecmu: Bütün, hepsi, toplam, tüm.
istinkâf: Kabul etmeme, reddetme.
ıztırab: Azap, sıkıntı.
câ-yı dikkat: Dikkat edilecek nokta, dikkate değer.
istiğna: Var olanla yetinme, tokgözlülük.
istiklâliyet: Hür ve müstakil olma, bağımsızlık.
hassa: Bir kimseye, ya da bir şeye özel olan nitelik.
mümtaz: Ayrıcalıklı, üstün tutulmuş, imtiyazlı.
imtizac: Uyuşma, uygunluk, bağdaşma.
bel’: Yutulmak, ortadan kaldırılmak.
tev’em: 1- İkiz. 2- mec. Eş, benzer.
neşet: Meydana gelme.
mürur-u a’sâr: Asırların geçmesi.
temzic: Karıştırma, katma, katıştırma.
tenasuh: fel. Ruhun bir bedenden çıkıp başka bir bedene girmesi; ruh göçümü.
esbab-ı temzic: Karıştırma sebepleri, mezcetme sebepleri.
nur-u hidayet: Hidayet nuru.
muzlim: karanlık.
|