Ateist profesörlerin, filozofların, Allah’ı inkârla ilgili iddiâlarının bir kıymeti, değeri yoktur. İspat edenlerin sözleri ilmen ve aklen geçerli; inkâr edenlerinse—sayıları ne kadar çok, kariyerleri ne kadar yüksek olursa olursa olsun—geçersizdir. Çünkü;
1- Artık, “kaziye-i makbûle” denilen büyük zâtların sözlerini “delilsiz” kabul etme anlayışı, metodu; aklın, ilmin fevkalâde inkişaf ettiği günümüzde geçersizdir. Şu prensipleri de dikkate almalıdır:
Kim bir şeyle çok meşgul olursa, diğerlerinde ekseriyâ gabîleşir (uzaklaşır, akıl erdiremez). Maddiyât ile çok meşgul olan, mâneviyatta gabileşir ve sathî olur. Maddede ihtisas sahibi olanın sözü, mâneviyâtta geçersizdir. Maddî meselelerde mahareti olanın mâneviyâtta hükmü delil olmadığı gibi, çok defa sözü dinlenilmeye dahi lâyık değildir.1 Meselâ, bir hasta; “Falanca, ilim adamıdır” diyerek doktor yerine yüksek jeofizik mühendisine müracaat ile gösterdiği ilâcı kullansa; akrabasına tâziye vermeye dâvettir.!
Hakikatin tâ kendisi ve (tamamen soyut) olan mâneviyâtta, maddiyatçıların hüküm ve fikirlerine danışmak, âdetâ lâtife-i Rabbaniye denilen kalbin sektesini (durmasını) ve nurânî cevher olan aklın ölümünü ilân etmektir. Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise mâneviyatta kördür. (Rûh, akıl ve pek çok enerji boyutlarını göremediğimiz gibi.)
2- Küfür, inkâr birkaç kısımdır: Bir kısmı, bilmediği için inkâr eder; ikincisi, bildiği halde inkâr eder. Bu da, birkaç şubedir. Birincisi, bilir, lâkin kabul etmez. İkincisi, kesin bilgisi var, lâkin itikadı yoktur. Üçüncüsü, tasdiki var, lâkin vicdanı, iz’ânı (anlayışı/kavrayışı) yoktur.2
3- İnkârcıların çok olması ve inkârlarında bir araya gelmeleri de, inananların imânına zarar vermez. Çünkü, kıymet, “sayı” çokluğunda değil, “kalite, doğrulukta” aranır. Hayvanlar, insanlara göre kıyaslanamayacak kadar çoktur. Ama, bir insan nerede, milyarlarca hayvan nerede? Temel maddeleri aynı, fakat dizilişleri ayrı olan kömür ile elmas arasında da aynı kıyası yapabiliriz: Kömür çok, elmas ise azdır. Fakat bir parça elmas, yüz binlerce ton kömürden daha değerlidir.
Dolayısıyla inkârcıların iddialarının akıl, mantık ve bilim açısından hiçbir değeri yoktur. Fikrî yardımlaşmaları da tesirsizdir, faydasızdır. Bu durumda bin de, bir de birdir. Birbirlerine kuvvet vermez.
4- Sorgulanması gereken diğer önemli nokta da; insanda hükmeden, üstün gelen ya fikir veya hissiyât (duygular); ya hak veya kuvvet; ya hikmet veya hükûmet/siyasettir. Veyahut ya kalbî meyiller veya aklî temâyüllerdir. Veyahut ya hevâ (nefsî arzular) veya hüdâdır (hakperestlik).3
İnkâr edenler sahalarında uzman, otorite de olsalar; inanç konusundaki hükümlerini neye göre veriyorlar? Hislerine, heveslerine, duygularına göre mi; bu hususta çalıştırmadıkları akıl, mantıklarına göre mi; tefessüh etmiş kalb ve vicdanlarına göre mi?
5- Günümüz akıl, tahkik, inceleme, araştırma, ilim, fikir asrıdır. Kim “haklı” ve meselesini “akla, ilme” dayandırır; kimin “aklı” keskin, “kalbi” parlak olursa4 dâvâsını ispat eder.
6- Bir sarayın kapılarından 999’u açık, biri kapalı olsa, kimse o saraya girilemeyeceğini iddiâ edemez. İşte inkârcı, devamlı sûrette kapalı olan o bir tek kapıyı dikkate verip onu göstermek ister. Aslında o kapı da, onun ve onun gibi olanların gözlerine çekilmiş perde sebebiyle onların ruh dünyâlarına kapalıdır. Mü’min için kapalı kapı yoktur. Yeter ki gözlerini yummasın!
İddiâ, ispat edilmedikçe karın doyurmayacak; hükümranlığını da yitirecektir.
Dipnotlar:
1- Muhakemât, s. 25. 2- İşârâtü’l-‘câz, s. 68. 3- Muhakemât, s. 40. 4- Münâzarât, s. 33.
20.01.2009
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|