Mülk Allah’ındır. O mülkünde istediği gibi tasarruf edebilir. İnsan halifei zemin ve emanetçi. Bütün varlıklar onun kumandanlığına verilmiş. Ancak, bu emaneti, istediği gibi kullanamaz.
Emanet sahibinin izni dairesinde hareket edebilir. İnsan bu dünyada bir misafirdir. Misafir ev sahibine tabidir.
Misafirliğin temel kuralı, ev sahibine tâbi olmaktır. Yani, ev sahibi nasıl hareket etmemizi istiyorsa ona uymak zorunludur. Meselâ, misafiriniz kapıya dayanır dayanmaz, “Soframdaki menü zengin; yemekler etlisebzeli olmalı; tüm meyve çeşitleri önüme gelmeli. Deniz veya dağ manzaralı odada kalmalıyım. Yerli, yabancı tüm hopçu popçuların şarkı ve türkülerinden oluşan müzik cd’leri bulunmalı, vs…” şeklinde dayatmalarda bulunabilir mi? İnsan, sonsuz ikram ve ihsan sahibi Rezzâkı Kerim’in aziz bir misafiri. Öyle ise, yalnızca Onun kâinat sofrasında bize sunduğu binbir türlü nimetlerden hangisine izin vermişse onlardan tadabilir; hangi içeceklere müsaade etmişse onları içebilir; hangi sesleri dinlememizi istemişse onlara kulak verebilir.
Şu halde, yemeiçme, tüketme hususlarında da aynı kuraldan hareketle kendimizi sorgulamalı ve rotamızı ona göre çizmeliyiz:
Ne zaman, nerede, ne kadar yemeli, içmeli ve tüketmeliyiz? Sırf yemekiçmek ve tüketmek için mi yaratılmışız ki, vaktimizi, çok muhteşem olan ve önemli işler için verilen irade, enerji ve kuvvei şeheviyemizi (yeme, içme dâhil bütün zevk ve lezzetler bu kuvvetin gereğidir) buna ayırmalıyız! Acaba, fıtratımıza konan şiddetli merak, ateşli sevgi, dehşetli hırs, inatlı talep ve benzeri güçlü temel duyguları, hisleri nerede kullanıyoruz? Onları kuvvei şeheviyenin emrine verip tüketime mi yönelik istihdam ediyoruz?
Esasında bu dünyaya gönderilişimizin ana gayesi, imtihan ve iman değil mi? Öyle ise kendimizi buna göre hazırlamalı değil miyiz?
Aslında israfa ve harama girmeden pekâla helâl dairesinde tüketebiliriz. Meselâ, inek, deve, geyik, balık etinden pek çok kuş etlerine kadar hemen hepsi helâl. Yalnızca domuz eti ve leş yasaklanmış. Bunları yemeye ihtiyaç olmadığı gibi, diğerlerinden daha lezzetli de değil! Su, süt, ayran, nar, üzüm suyu gibi çeşitli meşrubatlar, kahve, çay gibi tüm bitkisel suların tümü helâl ve keyfe kâfî. Sadece yıllanmış üzüm suyu ve benzerlerine izin verilmemiş…
Evet, “..helâl dairesi geniştir, keyfe kafi gelir. harama girmeye hiç lüzum yoktur.” (Sözler, Altıncı Söz, s. 33)
15.01.2009
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|