Abdunnur bey: “Risâle-i Nûr’un mesleğinde iştirâk-i amâl-i uhrevî düsturu var. Bu düsturu biraz açar mısınız? Yani tanımadığımız Nur hizmetindeki kardeşlerimizin de sevaplarından hissedâr olabiliyor muyuz? Üstad; ‘herkes derecesine göre hissedâr olur’ diyor... Burada ‘derecesi’ ne demek? Meselâ, Emirdağ Lâhikasında Ali Osman’ın yazdığı kitapları başka vilâyetlere vermesinden dolayı ona daha geniş sahada sevap kazandıracağını söylüyor. Burada ben şunu anlıyorum: ‘Demek, sevabına hissedâr olacağımız şahıslar tanıdık olacaklar ve bizim mahsulümüz olacak.’ Ne dersiniz?”
İştirâk-i amâl-i uhrevî düsturuna göre:
1- Hiç kimse kendisi adına hareket etmez; herkes “biz” şuuru adına hareket eder. Böylece enâniyetin tehlikelerinden ve hatâlardan uzak kalır. Çünkü kendisi yoktur ve her adımını “biz” içindeki istişâre ile atar. İstişâre eden yanılmaz, hatâlardan korunur.
2- Biz havuzu büyük bir güç birliği sağlar. Böylece az, çok olur. İki kişi on bir kuvvetinde olur. On altı birleşik kardeşin kuvveti dört binden geçer.4 Bu güç birliği ile, havuzdakiler, büyük hizmetlere imzâ atabilecek bir kudrete sahip olurlar; fakat yıkıcı gurur ve riyâya da meydan vermezler. Çünkü gurur ve riyâ “biz havuzuna” giremez.
3- Havuzda enaniyet ve benlik olmadığından herkes yekdiğerinin hatâsını ve kusurunu affeder; ancak kendi kusurunu affetmez ve kendini ıslah ile meşgul olur. İnsanın kendi kusurlarıyla meşgul olması, ben dâvâsına atılan en büyük darbedir. Bu hayırlı darbe, biz şuuru açısından kazanımdır. Çünkü herkesin kendi kusurlarıyla meşgul olması ve kardeşini kusurlarından dolayı itham etmemesi kardeşler arasında barışın, birlik ve kaynaşmanın yaşanmasına zemin teşkil eder. Havuzda bulunan kardeşlerde fânî olmak sırrı (fenâ fi’l-ihvân, yani tefânî sırrı) böylece hayata geçmiş olur.
4-Biz şuuru ile hareket edenler arasında tembellik, atâlet, ümitsizlik, kötümserlik, bedbînlik, yıkılmışlık, mağlûbiyet hissi bulunmaz. Biz şuuru ile hareket eden dâimâ zaferdedir, dâimâ üstündür, dâimâ ümit içindedir, dâimâ ileri atılır, dâimâ iyi olan şeyleri konuşur. Kötü örnekler üzerinde durmaz.
5- Havuz şuuru, şahıslara nispetle Allah’ın rızâsına daha yakındır. Çünkü bizim cemaat halinde olmamızı ve birlikte hareket etmemizi isteyen Cenâb-ı Hak’tır. “Toptan Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılmayın”5 âyeti uhrevî hizmetlerde birlikte adım atmayı emreder.
6- Allah’ın rızâsını biz şuuru ile kazanmak, tek başına kazanmaktan daha kolaydır. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm) Allah’ın rahmet ve rızâsının, feyiz ve bereketinin “biz şuuruna ermiş cemaat” üzerine indiğini bildirmiştir.6 “Allah’ın eli cemaat üzerindedir”7 hadisinin sırrı bu olduğu gibi, cemaatle kılınan namazda yirmi beş derece fazla sevap müjdelenmesinin sırrı ve hikmeti de budur.8
7- Biz şuuru ile hareket edenler halkın beğenisini değil, Allah’ın rızâsını esas alırlar. Allah dilerse zaten halkın beğenisi mümkün olabilecektir; fakat bunu kalben istemek gizli şirk hükmündedir. Üstad Saîd Nursî’ye göre, esâsen, halkın teveccühünün işe yaradığını söylemek mümkün de değildir. Bir işi için sultana müracaat eden adam, sultanı râzı etmişse, işi görülür. Râzı etmemiş ise, halkın iltimasıyla çok zahmet çeker. Bununla berâber yine sultanın izni gerekir. İzni de rızâsına bağlıdır.9
8- Üstad Saîd Nursî’ye göre, ihlâsı elde etmek için biricik niyet, Allah rızâsını kazanmak olmalıdır. Eğer Allah râzı olursa bütün dünya küsse ehemmiyeti yoktur. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yoktur. O râzı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktizâ ederse; kul istemek talebinde olmadığı halde, halklara da kabul ettirir. Onları da râzı eder. Onun için doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı esas maksat yapılmalıdır. Bu da en kâmil mânâda biz şuuruyla başarılır.10
9- Biz havuzundaki herkesin, havuzda bulunanların toplam hizmetinden hissedâr olmasında sözü edilen “derece”den maksat; bu havuzda “erime derecesi” olmalıdır. Fert, kendisini ne kadar havuza mâl etti ise, benliğini ne kadar yok bildi ise, kendi rûhunu ne kadar havuz ile bütünleştirdi ise; o derece havuzun büyük sevaplarından hissedâr olur, o nispette şahsî hatâlardan da kurtulur.
Cenâb-ı Hak cümlemizi tam ihlâs ve istikâmette muvaffak kılsın. Âmîn.
Dipnot:
1- Lem’alar, s. 165; 2- Âl-i İmrân Sûresi, 3/103; 3- Câmiü’s-Sağîr, 3/3040; 4- a.g.e., 2/2338, 3/3891; 5- a.g.e., 3/2821; Riyâzu’s-Sâlihîn, 10,1061,1062, 1067; 6- Mesnevî-i Nûriye, s. 156; 7- Lem’alar, s. 164
15.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|