Cenâb-ı Hak insanoğlunu yeryüzünde Kendi adına tasarruf edecek bir halife, bir vekil tayin etmiş; söz ve davranışlarında dengeli, adaletli olmasını emretmiş; şaşırmaması, sapmaması için de rehber olarak kitapları, âhirzaman peygamberi Efendimizle de (asm) Kur’ân’ı göndermiştir.
Açıkçası Kur’ân’a muhatap kılınmakla payesi, derecesi yükseltilmiştir insanın. Bütün yaratıklar üstünde bir mevkidedir O. Allah’a muhatap olabilmek kadar büyük bir şeref düşünülebilir mi? Allah’ın kuluna verdiği değerin bir ifadesidir bu.
Bu şerefi bağışladığı için Rabbine minnet ve şükran borçludur insan. Kitabını okumak, anlamak ve hayatını onunla şekillendirmekle mükelleftir. Onu kelime kelime okuyacak, mânâ derinliklerine nüfuz etmeye, Rabbinin yüce maksadını anlamaya çalışacaktır. Cenâb-ı Hak, Kamer Sûresinde dört defa yeminle düşünülmesi, anlaşılması ve ezberlenmesi için Kur’ân’ı kolaylaştırdığını bildiriyor. Sonra da, “Fakat düşünüp ibret alan nerede?” buyuruyor.
Rabbinin kendini muhatap ve dost edindiğinin mânâ ve değerini bilemeyenler onu düşünüp ibret alamayadursunlar, Kur’ân’ın sırlarına, derinliklerine nüfuz etmeye çalışan üç yüz bin tefsir onun ne kadar zengin ve engin bir hazine olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. “Cevherin kıymetini sarraf olan anlar” hakikati sırrınca Kur’ân deryasına dalanlar onun sırları ve mânâ zenginlikleri karşısında mest olmuş, bazan bir âyete takılıp daha ilerisine gidememişlerdir. Allah Resûlünün (asm) Hz. İsa’nın duâlarından olan, “Eğer onlara azap edersen onlar Senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, elbette Sen dilediğini yapmaya kadirsin ve Sen herşeyi hikmetle yaparsın” meâlindeki Maide Sûresinin 118. âyetine gelince etkilenip sabaha kadar kıldığı teheccüd namazında aynı âyeti tekrarlamaktan kendini alamadığını biliyoruz.1
İmam-ı Azam Ebû Hanife’nin de Kamer Sûresinin, “Yahut onlar, yeryüzünde dolaşıp durdukları bir sırada Allah’ın kendilerini azabıyla yakalamayacağından mı emin oldular? Halbuki onlar Allah’ı aciz bırakacak değillerdir” meâlindeki 46. âyetini ağlaya ağlaya okuyarak sabahlamıştı. İmam-ı Malik, Tekâsür Sûresinin “Sonra da size verilen nimetlerden hesaba çekileceksiniz“ meâlindeki 8. âyetini gözyaşları içinde saatlerce tekrarlamıştı.
Hasan-ı Basrî’nin, İbrahim Sûresinin “O, sözünüz ve hâlinizle istediğiniz herşeyden size verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız saymakla bitiremezsiniz. İnsan ise, şüphesiz ki, çok zalim ve çok nankördür” meâlindeki 34. âyetine gelince gözyaşlarını tutumayıp tekrar ede ede sabahladığı biliniyor. Malik bin Dinar, Casiye Sûresinin “Yoksa o kötülükleri işleyenler, kendilerini iman edip güzel işler yapan kimseler gibi tutacağımızı ve hayatlarında ve önlerinde onlarla eşit olacaklarını mı sandılar? Ne kötü bir hükme varıyorlar!” meâlindeki 21. âyetini tekrar tekrar okumaktan kendini alamamıştı.
Said bin Cübeyr’ de Yasin Sûresinin “Sizler, ayrılın, ey mücrimler!” meâlindeki 59. âyetini sabaha kadar tekrarlamıştı.1 İşte Kur’ân’ın böyle insanın tekrar tekrar okumaktan kendini alamayacağı mest edici bir özelliği var.
Dipnotlar: 1- Gece İbadeti, s. 69-70.
15.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|