Dünyevîleşme, ahtapot gibi Müslümanları sarmalamış! Peki dünyevîleşmek nedir?
Dünyanın üç yüzü var:
1- Esmâ-i Hüsnâ’nın (Allah’ın isim ve sıfatlarının) tecelligâhıdır. Fen ilimleri dahil, bütün ilimlerin dayanağı Esmâ’dır. Herbir fen bir Allah’ın bir isminin tecellisinden çıkmıştır. Meselâ tıp Şâfî, matematik-fizik-kimya Mukaddir isminin tecellisinden çıktığı gibi.
2- Dünya, ahiretin tarlasıdır. Yani ahiret burada kazanılacaktır.
3- Dünyanın maddî, fânî, nefse bakan yönüdür.
İşte, ilk iki madde penceresinden dünyaya bakmak, dünya ve içindekileri Allah adına sevmek, İslâmın emridir. Bu iki cepheyi unutup tamamen dünyaya yönelmek, olaylara nefsî, indî, maddî çıkarlar açısından bakmak ise dünyevîleşmektir.
Dünyevîleşme çalışmak, zengin olmak; makam, mevkî, şan/şöhret sahibi olmak değildir. Dünyevîleşmek, zenginliğini gayr-i meşrû yolda harcamaktır. Makam ve mevkiini nefis, dünya hesabına kullanıp, kulluğun kapsam alanından çıkmaktır.
Dünyevîleşmek; dünyevî dost ve rütbelerin kabir kapısına kadar olduğunun farkına varmamak; dünya için âhireti unutmak, ahiretini dünyaya feda etmek; sonsuz hayatı, dünya hayatı için bozmak; malâyânî/boş şeylerle ömrünü telef etmek; kendini misafir telâkkî etmeyip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etmemektir.
Dünyevîlik, maneviyâttan ziyade maddiyâtı, ahiretten ziyade dünyayı öne çıkarır. Kişi, himmetini, hizmetten ziyade nefsine hasrederse dünyevîleşme kaçınılmazdır.
Dünyevîleşme o kadar ileri götürülmüş ki, zarurî olmayan şeyler de zarurî ihtiyaç hâline getirilmiş. Lezzetkoliklik, madde bağımlılığı, teknolojik cihaz bağımlılığı (yani bunlara kalben müptelâ olmak) vesâire dünyevîleşmektir.
Halbuki, bu dünyaya, dünyevîleşmek için değil; uhrevîleşmek, yani imtihanı kazanmak için gönderildik.
Mısır’ın eski ekonomi bakanlarından Dr. Hassan Abbas Zeki, Bediüzzaman’ın, mü’minlerde îmanın zayıf olduğuna dikkat çektiğini söyler:
Müslümanların işlerinde dünya menfaati ağır bastı; Allah yerine paraya, makama ve şöhrete kul köle oluyorlar. Hayvanî, nefsânî ve şahsî arzuları hâkim oluyor, Kur’ân’ın gösterdiği doğru yoldan uzaklaşıyorlar.
Dünyevîleşmeme, yani uhrevîleşme dersini Muhacir ve Ensar’dan almalıyız:
Muhacirler, hicret ile çoluk-çocuğunu, malını-mülkünü, yıllarca yaşadıkları şehri terk ile dünyevîlikten uzaklaştılar. Kur’ân’ın övdüğü Medine’nin Ensar halkı, Mekke’de zulüm altında inletilen ilk Müslümanları şehirlerine dâvet etmiş, onlarla evlerini, bağ-bahçelerini paylaşmışlardır. Müşriklerin taarruzlarını da göze alarak, hayatları pahasına onları koruyacaklarına söz vermişlerdi. Hatta, kimi Ensar, kardeşi Muhacire, “Üç hanımım var, birisini boşayayım, sen nikâhla!” diyecek kadar bir kardeşlik ve yardım ruhu sergiledi.
Bugün, özellikle siyaset ve iktidar yoluyla dünyevîleşenler; can ciğer kardeşinin, komşusunun malına, mülküne göz dikecek kadar ileri gitmiş. İktidar ve servetini, hakperestlik uğruna değil; haksızlık için rüşvet verip, mahkemeleri bile şaşırtmış! Başkalarının namusuna göz koymuş!
14.01.2009
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|