"Gerçekten" haber verir 14 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar onlara “Düşman size karşı büyük bir kuvvet topladı; onlardan korkun” dedikleri zaman onların imanı ziyadeleşti ve “Allah bize yeter; O ne güzel vekildir” dediler.

Âl-i İmrân Sûresi: 173.

14.01.2009


Hangi usulle bu acip tecavüzü yapıyorsunuz?

Azîz kardeşlerim,

Ecnebî parmağıyla idâre edilen zındıka komiteleri, İslâmiyeti imhâ için, İslâm memleketlerinde, bilhassa Türkiye’de öyle desîselerle entrikalar çevirmişler, hâince dolaplar döndürmüşler, hunharâne ve vahşiyâne zulümler irtikâb ve şeytânî ve menfur plânlar tatbik etmişler ve iğfalâtta bulunmuşlar; iblisâne, sinsî metodlar tâkip etmişler ve kardeşi kardeşle çarpıştırmışlar ve öyle aldatıcı yalan ve propagandalar ve yaygaralar yapmışlar, fitne ve fesad ve tefrika tohumları saçmışlardır ki; bunlar İslâmın bünyesinde derin rahneler açmış ve büyük tahribâtlar yapmıştır. (...)

..Risâle-i Nur öyle uyandırıcı ve öyle halâskâr ve öyle fevkalâde ve cihangir bir eserdir ki, din aleyhindeki bütün o komitelerin bellerini kırmış, mezkûr muzır ve habîs faaliyetlerini akâmete dûçâr ve dinsizlik esaslarının temel taşlarını, paramparça etmiş ve köküyle kesmiştir. Ve İslâmî ve imânî fütûhâtı, perde altında kalbden kalbe inkişaf ettirmiş ve Kur’ân-ı Azîmüşşânın hâkimiyet-i mutlakasına zemin ihzar etmiştir. (...)

Hem, mâsum Müslümanların kanlarını sömüren ve servetleri tahaccür etmiş millet kanı olan parazit, tufeylî ve aç gözlü canavar ve barbar emperyalistleri, müstemlekecileri ve onların içimizdeki, sâdece şahsî menfaat zebûnu, zâlim, hunhar, harîs ve müstebid uşaklarını, hâk ile yeksân edip izmihlâl ve inhidâm-ı mutlakla mağlûp eden ve edecek yegâne çarenin, Kur’ân-ı Mû’cizü’l-Beyânın bu asırda bir mû’cize-i mânevîsi olan Risâle-i Nur eserleri olduğunda, basîretli İslâm mücâhidleri ve âlimleri, icraat ve müşâhedâta müstenid yakînî bir kanaat-i katiye ile müttefiktirler.

Sözler, s. 722-23, (yeni tanzim, s. 1251)

***

Kabil-i hitap olmayan öyle vicdansız alçaklara değil, belki milletin mukadderâtıyla keyfî istibdatla oynayan firavunmeşrep komitenin başlarına derim ki:

Ey ehl-i bid’a ve ilhad! Altı sualime cevap isterim.

Birincisi: Dünyada hükümet süren, hükmeden her kavmin, hattâ insan eti yiyen yamyamların, hattâ vahşî, canavar bir çete reisinin bir usulü var, bir düsturla hükmeder. Siz hangi usulle bu acip tecavüzü yapıyorsunuz? Kanununuzu ibraz ediniz. Yoksa bazı alçak memurların keyiflerini kanun mu kabul ediyorsunuz?

Devamı: Mektûbât, s. 416-17, (yeni tanzim, s. 729)

Lügatçe:

ibraz: Belirtme, ortaya koyma.

zındıka: Dinsizlik, inançsızlık.

desise: Hile, oyun, aldatmaca.

entrika: Hilelerle dolap çevirmek.

hunharâne: Kan içercesine. Çok zâlimce. Öldürerek.

irtikâb: Kötü bir iş yapma.

menfur: Nefret edilen.

iğfalât: Kandırmalar, aldatmalar.

tefrika: Ayrılık, bölünme.

rahne: Yara.

halâskâr: Kurtarıcı.

habîs: Pis, kötü, hilekâr.

akâmet: Neticesizlik, faydasızlık.

dûçâr: Yakalanmış, düşmüş.

fütûhât: Fetihler, zaferler; İlâhî feyizler.

inkişaf: Gelişme, açılma, keşfetme.

hâkimiyet-i mutlaka: Mutlak, kesin hâkimiyet.

tahaccür: Taş kesilme. Donup kalmak.

tufeylî: (Dâvetsiz ziyafete giden Tufeyl adında birisinin ismindendir) Sahte. Dalkavuk. Çanak yalayıcı.

müstemlekeci: Sömürgeci.

zebûn: Zayıf, güçsüz.

harîs: Çok hırslı, açgözlü.

müstebid: Diktatör, baskıcı.

hâk ile yeksân: Yerle bir.

izmihlâl: Yok olma, perişan olma.

inhidâm-ı mutlak: Kesin hezimet, bozgun.

müşâhedât: Gözle görünen şeyler.

müstenid: Bir şeye dayanan, dayanmış.

yakînî: Şüphe edilmeyecek derecede kesin bir şekilde.

kanaat-i katiye: Kesin kanaat.

kabil-i hitap: Hitap edilebilen, kendisiyle konuşulabilen.

mukadderât: Kader; Allah tarafından takdir edilenler.

istibdat: Baskı, tahakküm.

firavunmeşrep: Nefsini, benliğini ve enâniyetini Firavun gibi ilâh seviyesine çıkartacak derecede büyük görme.

ehl-i bid’a ve ilhad: Dinde olmayıp sonradan çıkarılan ve dine de aykırı olan şeyleri îcad eden dinsizler.

Bediuzzaman Said Nursi

14.01.2009


Taşın da kalbi var

İnsânî duyguları sukut etmiş insanlara “taş kalpli” denildiğini duyardım ama 20. Söz’ü ilk okuduğumda taşlara bakış açım tamamıyla değişmişti. Taşın da bir kalbi olduğunu, hatta çok hassas duygularla paramparça olup ufalandıklarını, eriyip su olduklarını hayretler içinde okuduğumda “taş kalpli” ifadesinin ne kadar yanlış kullanıldığını ve taşlara haksızlık olduğunu düşünmüştüm.

Üstad Hazretleri “Öyle taşlar vardır ki, yarılır da aralarından sular akar”1 âyetini tefsir ederken bu âyetin mânen şöyle dediğini anlatır:

“Ey benîisrail! Bir tek mû'cize-i Musâ’ya (as) karşı koca taşlar yumuşar, parçalanır; ya haşyetinden (korkusundan) veya sürurundan (sevincinden) ağlayarak sel gibi yaşlar akıttığı halde hangi insafla bütün mû’cizât- ı Mûseviyeye (as) karşı temerrüt (inat) ederek ağlamayıp gözünüz cümud (donukluk) ve kalbiniz katılık ediyor?”2

Âyet-i Kerîme bir mânâsıyla Hz. Mûsa’nın (as) kavmi olan İsrailoğullarını yani Yahudileri ikaz ediyordu. Aklımız ve kalbimiz Gazze ile meşgul iken bunları okumak bize tâ o günlerden bu günlere kadar Yahudilerin kalbinde zerre miktar bir yumuşama olmadığını düşündürüyordu.

Yahudiler Hz. Mûsa’nın (as) gösterdiği mû'cizeler karşısında inat edip bir yumuşaklık göstermemişler, kutsal kitap Tevrat’ı da bozarak tanınmaz hâle getirmişlerdir. Oysa Hz. Musa (as) âsası ile taşa vurduğunda o taş parçalanarak on iki göz olup yaşlar akıtmıştı. Yine Hz. Mûsa’nın (as), kavminin iman etmesi için Cenâb-ı Allah’ı görme talebi üzerine Tur Dağı’nın paramparça olma hâdisesini de gördükleri halde, yine donmuş gözlerinde bir damla yaş, katılaşmış kalplerinde bir parça yumuşama görülmemişti. Birçok peygamberi öldüren, Hazret-i Meryem’e iftira eden de yine bu katılaşmış kalpli millet idi. Hz. İsâ’yı öldürmek isteyen ve İncil’i tahrif ederek tevhid inancından teslis inancına döndüren de bu Yahudi milleti idi.

Peygamber Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâm’a da çeşitli tuzaklar kuran ve öldürmeye teşebbüs eden yine taştan daha câmid, daha şuursuz olan Yahudiler idi. Kur’ân-ı Kerim’i de tahrif etmek için çok uğraşmışlar ancak bu amaçlarına ulaşamamışlardır.

Bugün de kalbinde bir değişme olmayan bu millet, dünyanın gözü önünde bebek, yaşlı demeden cânice katletmekte, yakıp yıkmakta, kendi başlarına patlayasıca bombalarıyla terör estirmektedirler. Yapılan katliâm karşısında kalbi olan herkes ağlayarak bu zulme tepki göstermektedir.

Sadece insanlar değil, dağlar taşlar bile o hassas duygularıyla kim bilir ne kadar üzülmekte ve mânen “Ya Rabbi izin ver bu masumların intikamını almak için onların başlarına yağalım” diye yalvarmaktadırlar. Toprak da bu zulüm karşısında titreyen kalbi ile mânen “Ya Rabbi izin ver, bir silkeleyişimle hepsini içime alıp ortadan kaldırayım” diyordur. Bunun gibi uçan sinekten denizdeki balıklara kadar bütün varlıkların bu zulümden nasıl etkilenerek zalimlerden şikâyetçi ve intikama hazır bulunduklarını kıyas edebiliriz.

Dipnotlar:

1- Bakara Sûresi: 74

2- Sözler (20. Söz)

MEHTAP YILDIRIM

14.01.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır