Hangi usulle bu acip tecavüzü yapıyorsunuz?
Azîz kardeşlerim,
Ecnebî parmağıyla idâre edilen zındıka komiteleri, İslâmiyeti imhâ için, İslâm memleketlerinde, bilhassa Türkiye’de öyle desîselerle entrikalar çevirmişler, hâince dolaplar döndürmüşler, hunharâne ve vahşiyâne zulümler irtikâb ve şeytânî ve menfur plânlar tatbik etmişler ve iğfalâtta bulunmuşlar; iblisâne, sinsî metodlar tâkip etmişler ve kardeşi kardeşle çarpıştırmışlar ve öyle aldatıcı yalan ve propagandalar ve yaygaralar yapmışlar, fitne ve fesad ve tefrika tohumları saçmışlardır ki; bunlar İslâmın bünyesinde derin rahneler açmış ve büyük tahribâtlar yapmıştır. (...)
..Risâle-i Nur öyle uyandırıcı ve öyle halâskâr ve öyle fevkalâde ve cihangir bir eserdir ki, din aleyhindeki bütün o komitelerin bellerini kırmış, mezkûr muzır ve habîs faaliyetlerini akâmete dûçâr ve dinsizlik esaslarının temel taşlarını, paramparça etmiş ve köküyle kesmiştir. Ve İslâmî ve imânî fütûhâtı, perde altında kalbden kalbe inkişaf ettirmiş ve Kur’ân-ı Azîmüşşânın hâkimiyet-i mutlakasına zemin ihzar etmiştir. (...)
Hem, mâsum Müslümanların kanlarını sömüren ve servetleri tahaccür etmiş millet kanı olan parazit, tufeylî ve aç gözlü canavar ve barbar emperyalistleri, müstemlekecileri ve onların içimizdeki, sâdece şahsî menfaat zebûnu, zâlim, hunhar, harîs ve müstebid uşaklarını, hâk ile yeksân edip izmihlâl ve inhidâm-ı mutlakla mağlûp eden ve edecek yegâne çarenin, Kur’ân-ı Mû’cizü’l-Beyânın bu asırda bir mû’cize-i mânevîsi olan Risâle-i Nur eserleri olduğunda, basîretli İslâm mücâhidleri ve âlimleri, icraat ve müşâhedâta müstenid yakînî bir kanaat-i katiye ile müttefiktirler.
Sözler, s. 722-23, (yeni tanzim, s. 1251)
***
Kabil-i hitap olmayan öyle vicdansız alçaklara değil, belki milletin mukadderâtıyla keyfî istibdatla oynayan firavunmeşrep komitenin başlarına derim ki:
Ey ehl-i bid’a ve ilhad! Altı sualime cevap isterim.
Birincisi: Dünyada hükümet süren, hükmeden her kavmin, hattâ insan eti yiyen yamyamların, hattâ vahşî, canavar bir çete reisinin bir usulü var, bir düsturla hükmeder. Siz hangi usulle bu acip tecavüzü yapıyorsunuz? Kanununuzu ibraz ediniz. Yoksa bazı alçak memurların keyiflerini kanun mu kabul ediyorsunuz?
Devamı: Mektûbât, s. 416-17, (yeni tanzim, s. 729)
Lügatçe:
ibraz: Belirtme, ortaya koyma.
zındıka: Dinsizlik, inançsızlık.
desise: Hile, oyun, aldatmaca.
entrika: Hilelerle dolap çevirmek.
hunharâne: Kan içercesine. Çok zâlimce. Öldürerek.
irtikâb: Kötü bir iş yapma.
menfur: Nefret edilen.
iğfalât: Kandırmalar, aldatmalar.
tefrika: Ayrılık, bölünme.
rahne: Yara.
halâskâr: Kurtarıcı.
habîs: Pis, kötü, hilekâr.
akâmet: Neticesizlik, faydasızlık.
dûçâr: Yakalanmış, düşmüş.
fütûhât: Fetihler, zaferler; İlâhî feyizler.
inkişaf: Gelişme, açılma, keşfetme.
hâkimiyet-i mutlaka: Mutlak, kesin hâkimiyet.
tahaccür: Taş kesilme. Donup kalmak.
tufeylî: (Dâvetsiz ziyafete giden Tufeyl adında birisinin ismindendir) Sahte. Dalkavuk. Çanak yalayıcı.
müstemlekeci: Sömürgeci.
zebûn: Zayıf, güçsüz.
harîs: Çok hırslı, açgözlü.
müstebid: Diktatör, baskıcı.
hâk ile yeksân: Yerle bir.
izmihlâl: Yok olma, perişan olma.
inhidâm-ı mutlak: Kesin hezimet, bozgun.
müşâhedât: Gözle görünen şeyler.
müstenid: Bir şeye dayanan, dayanmış.
yakînî: Şüphe edilmeyecek derecede kesin bir şekilde.
kanaat-i katiye: Kesin kanaat.
kabil-i hitap: Hitap edilebilen, kendisiyle konuşulabilen.
mukadderât: Kader; Allah tarafından takdir edilenler.
istibdat: Baskı, tahakküm.
firavunmeşrep: Nefsini, benliğini ve enâniyetini Firavun gibi ilâh seviyesine çıkartacak derecede büyük görme.
ehl-i bid’a ve ilhad: Dinde olmayıp sonradan çıkarılan ve dine de aykırı olan şeyleri îcad eden dinsizler.
|