Menfaat üzerine dönen uluslar arası ilişkiler, çoğu zaman masumların kanlarına mâl oluyor. Türkiye’nin çelişkiler ülkesi olduğu ifade edilir, ama aynı şey dünya için de geçerli maalesef...
Kendisini ‘dünyanın jandarması’ ilân eden Amerika, sadece kendi menfaatini düşünüp, diğer ülkelerin ve insanların arzularını dikkate almayan bir politika uyguluyor. Böyle olunca da her yerde kan ve gözyaşı sel olup akıyor.
Dünya, ilk defa ‘en güçlü ülke’yle karşı karşıya değil. Geçmiş dönemlerde de ‘en güçlü ülke’ler oldu. Son örneği Osmanlı Devletiydi. Aradaki fark; birinin ‘adaletle’ hükmetmesi, diğerinin ise evvelâ ve sadece kendi menfaatini düşünmesi. Başka türlü Osmanlı örneğinde olduğu gibi 600 yıl dünyaya hükmetmek mümkün olabilir miydi? Zaten gerileme ve dağılma süreci de, başka pek çok sebeple birlikte ‘adalet’ten ayrılma sonrası gerçekleşmedi mi?
Dünyanın şahit olduğu en büyük çelişkilerden biri de güya dünya barışını temin için kurulan Birleşmiş Milletler ve benzeri organizasyonların bu amaca hizmet edememesidir. Bu hedef gerçekleştiriliyor olsaydı; Irak, Afganistan, Ruanda, Sudan ve benzeri ülkelerde bunca yıldır devam eden katliâmlar olur muydu? Hele hele, bütün insanlığın itirazına rağmen İsrail, Gazze’de bu insafsız katliâma cesaret edebilir miydi? Edemezdi, ama etti. Çünkü ‘dünyanın jandarması’ olan ABD, ‘haklı’dan yana değil, menfaatlerinden yana tavır takındı.
İsrail’in Gazze’de işlediği katliâma bir gram bile hakkı olmadığını gösteren o kadar misâl var ki, saymaya ve sıralamaya gerek yok. Son günlerde medyaya konu olan bir “Gazzeli doktor” haberi var ki, sadece bu haber bile İsrail’in insafsızlığını, azgınlığını ve kökten haksızlığını ortaya koymaya yeter. Hatırlanacağı üzere, aslen Gazzeli olan Dr. İzzettin Ebu Eyş, uzun süre İsrail hastahanelerinde görev yapmış ve İsrail’de tanınan meşhur bir doktor. İsrail’in Gazze’yi işgali esnasında Gazze’de bulunan Dr. Eyş, sık sık bir İsrail televizyon kanalına bağlanarak Gazze’den haber aktarıyormuş. Dr. Eyş’in bir özelliği de, Filistinli ve İsraillilerin beraberce barış içerisinde yaşayabileceğini savunmasıymış. Son ‘canlı yayın’dan bir iki dakika önce Dr. Eyş’in evi İsrail tanklarınca bombalanmış ve üç kızı gözünün önünde katledilmiş. ‘Canlı yayın’a bağlanınca da bu haberi aktarmış ve “Aman Allah’ım, aman Allah’ım! Kızlarım öldürüldü, kızlarımı öldürdüler. Şlomi, (tv kanalındaki spikerin ismi) bunlar ne yaptılar?” diye haykırmış. Bu ‘haber’ üzerine spiker de ‘isyan’ etmiş ve “Ben (daha) devam edemeyeceğim” diyerek kulaklığını çıkarıp başını masaya koymuş ve ağlamaya başlamış. (Radikal, 18 Ocak 2009)
Bu anlatılanlar Gazze’de yaşananların milyonda biri bile değil. Çok daha vahim cinayetler işlendi ve dünya ülkelerinin yöneticileri bu zulmü ‘en çok izlenen film’ anlayışıyla karşıladı. Aslında İsrail ‘savaş suçu’ işliyor ve bu suç sebebiyle mutlaka özel bir mahkemede yargılanmalıdır. İsrail’in ‘suç dosyası’nda şunlar var: Kullanılması yasak olan ‘fosfor bombası’ başta olmak üzere özel silâhlar kullanıyor. Hastahane, ambulans, kurtarma ekipleri, ibadethane, çoluk-çocuk herkesi bombalıyor. Bütün bunlar suç dosyasını kabartmış durumda.
Bugün için İsrail’in yargılanması mümkün değil gibi görünse de, bu imkânsızlık uzun süre devam edemez. Er ya da geç, İsrail de yaptığı bu zulmün hesabını ‘insanlığa’ vermek durumunda.
Gerçi insanlık nezdinde İsrail zaten mahkûm. Ama bu yetmez, uluslar arası mahkemeler nezdinde de mahkûm edilmeli. Bu mahkûmiyeti ‘dünyanın jandarması’ olan Amerika da engelleyemez.
Azerbaycanlı bir şairin dediği gibi, “Bu kan yerde kalan değil!”
21.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|