“İnsan şu dünyada nazik ve nazenin bir çocuğa benzer” diyor Bediüzzaman. Bir çocuk kendisindeki âcizlik ve zayıflıkla, kavi ve kahramanlardaki şefkat ve himayeti tahrik eder, onları kendine musahhar eder. Kâinatın nazlı ve nazdar çocuğu insan da acziyetinin kavlî ifadesi olan duâyla Cenâb-ı Hakkın lütuf ve merhametine sığınır. Eyyub’u sıhhatine kavuşturup, Yunus’u sahil-i selâmete çıkaran sırdır duâ. Peygamberimiz “İslâmı iki Ömer’den biriyle şereflendir” diye duâ eder yüce Allah’a. Ve bu duâ neticesinde, azılı bir İslâm düşmanı olan Ömer, dünyadayken cennetle müjdelenen adaletli Ömer haline gelir. Bediüzzaman Hazretleri Ramazan ayında hastalandığında, hastalığın şiddetinden dört gecede hemen bir saat kadar uyur. Hiç sesi çıkmadığından konuşamaz. Kadir Gecesinde Nur talebeleri duâ eder Bediüzzaman’a. Onların ve hususan masumların duâsı harika bir surette kabul olur. Üstad eski sıhhatinden daha iyi bir hale gelir. Ve şifa duâsı yüz bin doktora mukabil gelir.
”Vermek olmasaydı istemek vermezdi” sırrının bir tezahürü olarak, insanlık her devirde duânın gücüne inanmış ve el açmıştır Allah’a. İsevî olsun, Musevî olsun, her dinin mensupları acziyetin samimî bir ifadesi olan duâya sığınmıştır.
Melbourne’da bir hastanede “pray room” denilen, değişik dinlerden insanların ibadet için kullandıkları ibadet odasına, bir kardeşimizi ziyaret için gittiğimizde biz de uğradık. (Bu vesileyle, Melbourne’da üniversitede, fabrikada ve daha birçok yerde prayroomla karşılaşabileceğinizi belirtelim.) Ve hastanedeki bu odayı ziyaret edenlerin hissiyatlarını yazdıkları bir defterle karşılaştık. Bu defterde okuduğumuz duâlar insanlığın duâya olan ihtiyacını ve iştiyakını gösterecek cinsten. Bir tanesi şöyle:
“Yüksek Güç! Duâ ediyorum, yaptığım kötülükleri, yıkıcı şeyleri, zararlı şeyleri dondurup, hayatımı değiştirmek istiyorum. Lütfen bana yardım et! Sabır ver! Ve her zaman doğru şeyler yapmama izin ver. Zor, ama Senin yardımınla bu zor zamanı geçirebilirim. Sana inancım var. Lütfen beni güçlü tut. Lütfen doğru ile yanlışın arasındaki farkı bilmeyenlere yardım et. İyi bir örnek olmama izin ver. Hayatımı geri kazanmam için yardım et. Alçakgönüllülükle, tevazuyla Seninim. Not: Niye biz kendimizi yok ediyoruz? Bize verdiğin her şeye teşekkür ederim.”
Bu duâlardan bir diğeri can-ı gönülden amin dedirtecek bir yakarış. Bugün İsrail’in Gargad ağacı olan Amerika’ya bir atıf var. Hiroşima’ya, Nagazaki’ye attığı atom bombalarıyla yüzlerce masumun hayatına kast eden, bugün de İsrail’in yaptığı vahşete sessiz kalıp, hatta arka çıkıp, yüzlerce masum Filistinlinin ölümüne “essebebu kel-fail” sırrınca sebebiyet veren Amerika’ya bütün dünya belâ okumakta. Walentina'da yapmış olduğu duâyla Amerikalılara tevazu ve merhamet vermesini istiyor Allah’tan.
“Lütfen bütün hastalara ve ölenlere yardım et! Bize güç, cesaret, ilim, motivasyon ver. Hepimiz insanlığın kötü durumuna, gidişatına karşı bakış açısı kazanalım. Bu bakış açısının meyvelerini alalım. Allah herkesten razı olsun. Çevremizdeki kötülüğe karşı birlik kazanmamız için Allah bize gayret versin. Ve mutluluk, sağlık, her şeyden önemlisi inanç kazanmamız için ne gerekiyorsa bize ver Allah’ım! Allah kullarının kibirli bir kalple konuşmalarını istemiyor. Özellikle bazı Amerikalılar için.”
Bir başka duâ ise şöyle:
“Sevgili Allah’ım! Bütün kalpler Senin ilhamına açık olsun. Senin herkesin kalbine girmen için bütün kalpler Senin telkinine açık olsun. ”
Küre-i arzın bir yangın geçirdiği ve ahirzaman fitnesinin mü’minleri de tehdit ettiği şu zamanda, insanlık herşeyden ziyade duâya muhtaç. Ubudiyetimizin ruhu hükmünde olan duâyla “Duâ edin, cevap vereyim” diyen Rabbimizden isteyelim huzur, sükûn ve barışı bütün insanlık için.
26.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|