Şimdi rahat seyrediyoruz ve rahat geçiyoruz. Korku yok, telâş yok. Vatan toprağı yerinde. Koruyanlar toprağın bağrında alabildiğine bir rahatlık ve huzur var…
Olacağından, kader hükmünden dolayı adı kale olmuş… Evvel zamanındaki iki burçlu, iki duvara kale demeye söz varmaz. Lâkin şimdi büsbütün, derya, turab ve sema: Şehitleriyle ve misafirleriyle tam bir kale: Çanakkale!..
Çanakkale’nin bin bir gerçeğinden, haklı ve hakikatlı savunmasından, müdafaasından ve mücadelesinden bir tanesini dinliyoruz; Çanakkale’nin sırlı ve gizemli hadiseleriyle boyanmış sayın Mehmed Kaplan’dan: İntepe, Güzelyalı ve Hasan-Mevsuf Bataryaları…
Poyrazın soğuğuyla yüzümüz üşürken elleri donduğu için arkadaşına “Benim tüfeğin tetiği yine, basmıyor, bozuldu! Baksana şuna diye seslenen vatan uğruna donan kahramanlar geliyor gözümüz önüne.
Teğmen Hasan’ın mektupla haber aldığı yeni bir kızı dünyaya gelmiştir. Mevsuf komutan: “Git” diyor “Üç gün kalırsın, çocuğunu görür gelirsin” diyor… Teğmen Hasan: “Vatanı bırakmam, görevimi aksatamam, gidemem” diyor. Ve gitmiyor ve kızının isminin “Didar” konması için mektup yazıyor! Görevden, mukaddes ve mübarek vazifeden ancak bir kâğıda iki satırla iki dakika aklını, kalbini ve kalemini ayırabiliyor Hasan Teğmen…
Hasan-Mevsuf şehitliğini ve burada ki olayları dinlerken sayın Kaplan selvi ağaçlarının üzerinden havalanan kuşlara sesleniyor: “Biraz müsaade edin sonra yine zikrinize, tesbihatınıza ve övgünüze devam edersiniz!”
Üsteğmen Mevsuf, teğmen Hasan İngiliz gemilerine batarya toplarıyla o kadar göz açtırmıyorlar ki, çekilirlerken en önemli hedef olarak bu bataryaların susturulmasını seçiyorlar… Evet bataryalarımız susuyor, askerlerimiz şehit oluyorlar ama: Şimdi hâlâ karada, denizde, havada: Çanakkale’de bir ses baki kalıyor: Çanakkale geçilmez! Vatan ve koruyucuları baki kalıyor Elhamdülillah…
Didar semada bulutların arasından bize bakıyordu kaşları hafif çatık gibi “Sizler için mi?” der gibiydi… Babasının ve silâh arkadaşlarının bulunduğu şehitliğe bakıp tebessüm ediyordu memnun, müferrah ve huzur dolu gözlerle…
O gözler şimdilerde vatanına, bayrağına sahip çıkmanın birinci ögesi olan dinine sahip çıkan, devletine ve milletine sahip çıkan yeni fedakârlar arıyor, yeni kahraman adayları arıyor…
Elhamdülillah akşam misafir olduğumuz sohbet salonunda genciyle, yaşlısıyla böyle mübarek kahramanlarla birlikte olduk. Kitap okuduk, Kur’ân dinledik, sohbet ettik; “Çanakkale geçilmez” sesinin yankıları içinde saadet ve huzur kaynağı Kur’ân’ın semalarına doğru zihnimizi; başımızı kaldırdık… Semadan bizi seyreden mesrur gözlerle beraber olduk… Feyizli ve bereketli sohbetin ardından Ayhan Beyin mihmandarlığında dünya adına ziyaretlerde bulunduk. Dört arkadaşımızla gerçekleştirdiğimiz Çanakkale ziyaretimiz; Osman Ağabeyin her zaman anlattığı keramet kıssası ve İsmail kardeşin ısıtamadığı odalarımızla hatıralarımızda yer alırken… Bulutların arasından bizleri seyreden binler çift gözlere duâlar ederek ve duâlar alarak; Bursa istikametine doğru yol almaya başlarken son buldu…
23.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|