Artık Ergenekon soruşturmasıyla ilgili olarak gözaltına alınanlar için ‘sürpriz’ demek bir mânâ ifade etmiyor. Başlangıçta göz altına alınan ‘önemli kişiler’ olunca herkes bu kararları ‘sürpriz’ sayıyordu, ama bu sürprizler o kadar çoğaldı ki bundan sonra kim gözaltına alınırsa alınsın ‘sürpriz’ sayılmayacak.
Aslında göz altına alınan isimlere bakınca Türkiye’nin içten içe çürütüldüğünü söylemek mümkün. Dün en önemli görevlerde bulunarak ‘devlet’i temsil eden kişiler, bugün en ağır suçlamalarla itham edilerek gözaltına alınıyor, yargılanıyor ya da mahkûm oluyor. Bu hadiseleri görenlerin, gelinen noktadan endişe etmemesi mümkün değil mi?
Yanlış anlaşılmasın, bu endişe, “Vah, vah! Kimleri de göz altına alıyorlar, olur mu böyle şey?” diye değil. Aksine, “Vah, ki vah! Türkiye kimlerin elinde kalmış. Nasıl da bunca yıl gerçek yüzlerini gizlemiş ve herkesi aldatmışlar. İyi ki bu insafsızların vaktinde Türkiye tamamen batmamış. İnşaallah bu defa ‘çete’lerin üzerine gidilir de suçlu olanlar adalet önünde hesaplarını verirler. Bundan sonrakilere de ibret olur” diye gecikmiş bir endişe sözkonusu.
Ergenekon soruşturması bir defa daha gösterdi ki, ‘deprem hariç her şeye bir senaryo’ yazanlar varmış. Soruşturmalar ilerleyip, yeni delillere ulaşıldıkça; geçmişte kalan onlarca fail-i meçhul cinayet ve hadisenin; gerçekten bazı ‘görevli’lerce bilindiği ve hatta onlar tarafından işlendiği ortaya çıkıyor. Bunca kötülüğe imza atan bir ‘çete’nin kendini gizleyebilmesi farklı kişi ve kuruluşlardan destek aldığını da akla getiriyor.
Bazıları, gözaltına alınanların çok farklı dünya görüşüne sahip kişiler olduğuna bakıp, “Bu isimler hiçbir şekilde bir araya gelemez. O halde bu operasyonlar, bu iddialar doğru değil” diyor. Tarih de şahittir ki, belli ortak menfaatler için ‘sağ’ ‘sol’ gibi zıtlar bir araya getirilebilmiştir. Çok eskiye gitmeye gerek yok. 12 Eylül ihtilâli öncesinde ya da 28 Şubat sürecinde kimlerin hangi maksatlarla bir araya gelip ‘ortak menfaat’ için işbirliği yaptığı hatırlansın. Meselâ 12 Eylül öncesinde ihtilâl zeminini hazırlamak isteyenlere hangi dünya görüşünden olursa olsun kargaşa çıkaracak kişiler lâzımdı. Nitekim, profesyonel kargaşa uzmanları bir gün ‘sağ’cıların yürüyüşünde, öbür gün ‘sol’cuların yürüyüşünde en ön safta olabilmiştir. Ön saftakiler bu kargaşalara bilerek çanak tutarken, arka safta olanlar sadece ‘saf’ça yürümeye devam ettiler ve nihayet ihtilâlcilerin arzuladığı şartlar oluştu. Eh, şartlar oluşunca da ihtilâl yapmak onlar için ‘vazife’ değil miydi?
Aynı şey, 28 Şubat sürecinde de yaşandı. Kimileri dindar kisvesiyle, kimileri de başka maskelerle ‘süreç’in değirmenine su taşıdı. Süreç gelip de dindarların 30 yıllık birikimini tarumar edince o güne kadar ortada olan ‘figüran’lar kayboldu. Figüranların sebep olduğu hataların bedelini de bütün bir millet ödedi.
Ergenekon soruşturmasının yeni dalgasıyla kıyıya vuran isimlerin çeşitliliği ve görünüşteki zıtlığı hiç kimseyi şaşırtmasın. Demokrasiye tuzak kuranlar, milleti yanıltabilmek için ekseriyetle bu yanıltma yolunu tercih eder. Türkiye, bundan önce düştüğü bu tuzağa bir defa daha düşmesin ve ‘çete’lerden kurtulmak için ‘sonuna kadar gidilmesi’ noktasında kararlılığını ortaya koysun.
23.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|