Başlıktaki ifade bana ait değil, doğrudan doğruya Kur’ân-ı Hakîm’in ictimâî hayatımıza bakan 200 küsûr âyetinden biri olan Enfal Sûresi 46. âyetinde geçen bir ifadedir. Bizi yoktan var edip bu misafirhaneye gönderen Mevlâmız, Halıkımız, Yaratıcımız, beşerî münasebetlerde başarılı olmamız ve müddet-i hayatımızın huzur ve barış içinde devam etmesi için hem emir, hem ikaz, hem de istikbali tenvir eden bu âyette buyuruyor ki: “İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz de elden gider.” Kısa meâli bu. Fakat içinde yorum yapılacak binlerce mânâ ve suâlle lebâleb yani dopdolu.
Parlak ve ölümsüz dinimiz bu âyetle hem dar dairede, hem de geniş dairede sistemi kurmuş, istinad duvarlarını yerleştirmiştir. Çok zaman derim ve sormuşumdur: Bir nefisten binlerce nefislere kadar biz bu âyetin neresindeyiz ve neresinde olmalıydık? Evlerde neredeyiz? Ülkede neredeyiz ve âlem-i İslâmda neredeyiz? Fitneler, kavgalar, parçalanmalar ve geniş âlemde acze düşmemiz hep bu âyetin dışına çıkıldığı için değil midir?
Hz. Bediüzzaman “Milliyetimiz bir vücuddur; rûhu İslamiyet, aklı Kur’ân ve îmandır” diyor.1 Bu vücudun yaşaması için bu âyetin mutlaka hayata geçmesi lâzım. 2009 itibarıyla 57 İslâm ülkesi bir aile olarak bunun neresinde? Eğer bu âyet gerçek mânâda hayata geçseydi, ictimâî hayatın her kademesinde, yani ziraî, ticarî, turizm, kültürel vesâire sahalarda fevkalâde yer alsaydı, uluslar arası ilişkilerde mesafe kat etseydi, bugün Gazze, Filistin, Irak ve emsâli yerlerdeki sesimiz gökgürültüsü ve şimşek gibi olacaktı.
Aynı topraklarda 8 yıl Irak ile İran birbirini perişan etti ve 1,5 milyon kişi telef oldu. Bunlar yetmezmiş gibi, adeta ABD ve diğer güçler Saddam bahanesiyle dâvet edildiler. Bu yetmiyormuş gibi, her gün canlı bombalarla birbirini imhâ etmekte ve öldürmekteler. İşgalin bu 5. yılında ölenlerin sayısı bilinmiyor, tesbitler eksik. Irak’ta şer güçler, harplerde dahi yasaklanan bütün silâhları kullandılar. Bir Felluce şehri haritadan silindi, 300 bin nüfuslu belde... Gazze bu mânâda devede kulak kalır. Kanların üzerinde iktidar olur mu? Devlet olur mu?
Şimdi çırpınıyor, yürüyor veya bağırıyoruz: Gazze, Filistin vs. Fakat neden doğrular için bağır mıyoruz? Âlimlerin ve siyasetçilerin kapılarını çalmıyoruz. Esas suyun başındakiler ellerinde kalem ve kılınç olanlardır, masum halk ne yapsın? Derler ya “Mühür kimde ise Süleyman odur.” Biz o Süleymanları arıyoruz, nerdesiniz ey Süleymanlar, ey Selimler, nerdesiniz? Koca Sultan Selim 400 yıl önce ne diyordu:
“İhtilafü tefrika endişesi
Kuşe-i kabrimde hatta bîkarar eyler beni
İttihadken savlet-i a’dayı def’e çaremiz;
İttihad etmezse millet dağdar eyler beni.”
400 sene sonra, 24 milyon km² ve 26 milyonluk Osmanlı’dan 35 devlet ortaya çıkmıştır. Çıktı da ne oldu? İşte bir mânâda İsrail’in esiri oldu, huzur gelmedi. 623 yıllık Osmanlı, 400 yılı bu topraklarda ve en büyüğü Türk ve Arap kavmi olmak üzere 200 ırkı bir baba ocağı gibi idare etti. Gayr-ı müslimler de ayrı.
Çıkış yolu dar daireden geniş dairelere kadar eğer İslâm dünyası baştaki âyeti ve Osmanlı ecdadını rehber alsaydı, zalim İsrail açık hava cezaevi hâline getirdiği, 360 km²’lik alanda 1.4 milyon kişinin barındığı yeri, en korkunç silâhlarla tahrip edemez, masum insanları katledemez ve haritadan silemezdi?
Gün birleşmenin, AB ve ABD gibi birleşmenin günüdür. Gün Enfal 46. âyete boyun eğme günüdür. Gün siyasetçilerin uyanma günüdür. Ümitliyiz, fakat daha çok ümitli olmak ve müjdelerin tahakkukunu istiyoruz. Hakkımızı istiyoruz. Ya yapın ya da çekilin nesl-i cedid gelsin...
Dipnot:
1- Münâzarât, B.S.Nursî
23.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|