Neticede Başbakan Erdoğan’ın ifâdesiyle BOP, “AKP siyasî iktidarının dış politikasının parametresini kurmuş” ve “dış politika açılımları BOP vizyonunun tamamlayıcı parçası olmuş…”
Erdoğan’ın 16 Kasım 2005’teki AKP Merkez Yönetim Kurulu toplantısından sonra basına, “Dışişleri Bakanı Gül, Bahreyn’de ABD Dışişleri Bakanı Rice ile Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi ile ilgili görüşecek. Söz konusu projede eşbaşkanlık görevi yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz” sözleri, bu süreçte bu işbirliğinin bir belgesiydi.
Nitekim AKP’nin Kızılcahamam Kampında ‘Türkiye’nin AB süreci ve dış politika’ brifiginde dönemin Dışişleri Bakanı Gül, İran’ın nükleer programı, BOP ve Kıbrıs sorunu konularında soruları cevaplarken, “BOP Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygun; BOP içinde ABD ile birlikte hareket ediyoruz” demişti. İran’ın nükleer programıyla ilgili olarak BOP kapsamında da ABD ile birlikte hareket ettiklerini belirten Gül, “Girişimlerimizden olumsuz bir tablo çıkarsa Türkiye, İran kapısını kapatmak zorunda kalacak” diye konuşmuştu. (Nazif Oflazoğlu, Radikal, 14.3.2006)
Meclis’te bir soru önergesini cevaplarken ABD’nin BOP’unu metheden Gül, BOP’un Türkiye’nin bölge vizyonuyla örtüştüğünü, İslâm dünyasına özgürlük, demokrasi ve barış getireceğini iddia etmişti. (Erdal Şafak, Sabah-6.3.2006)
“ABD İLE AYNI SAFTA”
Gerçek şu ki daha ABD’nin Irak’ı işgalinin başında Başbakan, “Türkiye’nin bölgesel bir lider olarak küresel lider ABD’nin yanında yer aldığını dile getirmişti. Erdoğan’ın 31 Mart 2003’te The Wall Street Journal’daki yazısında, “ABD’nin Irak’ta savaşan kahraman bay ve bayan askerlerin en az zâyiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri temennisi ile duâcıyız” sözleri bunun temennisiydi.
TBMM’nin Irak’taki askerî harekâta destek vermekteki tereddüdünü, Birinci Körfez Savaşının sonuçları bakımından “Türkiye ve Türk halkı için yıkıcı bir olay” olmasına bağlayan Erdoğan, 21 Nisan 2003 tarihli The Washington Post” gazetesinde “Paylaşılan Bir Stratejik Vizyon” başlıklı makalesinde ise Türk-Amerikan stratejik ortaklığının geçerliliğini sorgulayanları “bazı kötümserler” olarak nitelemiş; Amerikan kamuoyuna “ABD ile aynı saftayız” mesajını vermişti. (Milliyet, 22.Nisan.2003)
Ve bu “vizyon”la AKP hükûmeti 1 Eylül 2004’te Resmî Gazete’de yayınlanan “ABD’ye Destek Hamûlesi”yle Anayasaya aykırı olarak Meclis’i by pass ederek ABD’ye lojistik destek vermişti. Irak işgaline yönelik her türlü askerî malzeme ile gizli mahiyette silâh, mühimmat, teçhizat, ikmal maddeleri, savaş uçağı yedek parçası ve eşyalarının ithal-ihraç, ülke içi nakil ve dağıtımı için başta İncirlik Üssü olmak üzere altı havaalanını ve altı deniz limanını Amerikan askerlerinin emrine tahsis etmişti.
“BOP EŞBAŞKANLIĞI”NDAN İSTİFA
Gelinen noktada Başbakan Erdoğan, 13 Ocak 2009’da partisinin son Meclis Grubu toplantısında, “BOP’un Ortadoğu barışı yanında ekonomik kalkınmasına, özgürlüklere, kadın haklarına yönelik olarak kurulduğunu” beyân edip “BOP’ta Türkiye’ye de bir görev verildi ve biz bu görevi üstlendik” itirafında bulunuyor. “Bu aslında şu anda zaten doğmadan ölen bir proje durumuna düştü, bunun bizi bağlayıcı hiçbir yanı yoktur” diyor.
Hemen sormak lâzım; madem bizzat Başbakan’ın ifâdesiyle, “şu anda bu konuyla ilgili olarak bizi bağlayan Tayyip Erdoğan’ın attığı bir imza yok”; o halde neden bu “proje”den çekilmiyor? Neden hâlâ BOP’daki konumunu koruyor; bunun maksadı nedir?
“BOP’un eşbaşkanlığı”, Başbakan’ın nitelemesiyle gerçekten “sadece insanî olarak bizim üstlendiğimiz bir görev”se ve Erdoğan bunun siyasî rakiplerince “ikide bir kullanması”ndan ve “siyasî istismarı”ndan rahatsızsa, niçin bu “görevi” bırakmıyor?
İsrail’in Filistin’e uyguladığı son vahşet ve katliâma, amansız ambargoya karşı hangi “insanîlik” kaldı? Başbakan’ın tâbiriyle madem BOP doğmadan “ölen bir proje”ye dönüştü; bu durumda, “ölen” ve “bağlayıcılığı kalmayan” iflâs etmiş ve bitmiş bir “görev”de inadına kalmanın gereği nedir?
Irak ve Afganistan işgallerinin fiyaskoyla sonuçlanması üzerine, CIA’nın Türkiye İstasyon Şefi ve Ortadoğu uzmanı Graham Fuller bile “BOP felâket getirdi ve çöktü” tesbitini yapıyor. Bölgede Türkiye ile ABD’nin çıkarlarının uyuşmadığını, hatta çatıştığını belirtiyor. Peki, Türkiye Başbakanı neden hâlâ bunun gereğini yapmıyor; neden hâlâ “BOP eşbaşkanlığı”nda kalıyor?
Çoğu çocuk ve kadın bin beşyüze yakın mâsum insanın katledildiği, altı bini aşkın sivilin yaralandığı İsrail’in Gazze saldırısı, işgali ve ambargo süresince hiçbir diplomatik ciddî tepkide bulunmayan Başbakan ve siyasî iktidar, sadece “kuru kınamalar”la kalıyor. İsrail’e verdiği yüzmilyonlarca silâh alımı ihâlelerini, hiçbir savunma sanayii ve stratejik işbirliği anlaşmasını iptal etmiyor, askıya almıyor; neden?
AKP hükûmetinin Türkiye’yi, İsrail’in zulmüne açıkça arka çıkan ve milyonlarca masumun kanının heder olmasına ortak olan ABD’nin BOP’unun ortaklığında ve “eşbaşkanlığında” tutmasının maslahatı nedir? Başbakan neden “BOP eşbaşkanlığı görevi”nden istifa etmiyor?
23.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|