“Ergenekon operasyonu” dalgaları, birçok gerçeği su yüzüne çıkarmakta. İç ve dış bağlantılarıyla Bediüzzaman’ın Risalelerde haber verdiği İslâm âlemini ifsada veren ve “her çeşit fesad şebekelerine karışan ve her nevi ihtilâle parmak karıştıran” komiteleri bir defa daha gündeme getirmekte. Mafya ve çete oluşumları, suç örgütleri bu kapsama girmekte.
Öncelikle şunu belirtelim ki ahlâkî tahripten sosyal hayatı zehirlemeye, toplumda anarşi ve terör meydana getirip kargaşa ve kaos ortamı medyadan getirmekten meşru demokratik zemini tasfiyeye varan propaganda ve bozgunculuk, her haliyle Bediüzzaman’ın daha geçen asrın başlarında yaptığı bir tesbit.
Olup bitenlere bakıldığında, İstanbul’un işgali ve Anadolu’nun dört bir yanının işgalci kuvvetlerle sarıldığı sırada İngiliz istilâcılann yüzlerine tükürürcesine matbaa lisânıyla, İslâm’ın izzet ve şerefini haykıran ve şehâmet-i îmaniyesini çekinmeden izhar eden Bediüzzaman’ın yazıp işgalcilere karşı neşrettiği Hutûvat-ı Sitte (Şeytanın altı aldatması) eserinin başında “Şeytanın izini takip etmeyin” âyetinin tefsirindeki mânâ açıkça okunmakta. (Bakara Sûresi,168, 208; En’âm Sûresi, 127)
“Herbir zamanın insî bir şeytanı vardır. Şimdi beşerde insan suretinde şeytanın vekili olan ruh-u gaddar, fitnekârane siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan el-hannas (şeytan), ifsad için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menbaları ve tabiatlarındaki muzır madenleri, fiilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor” gerçeği olayların nezdinde tek tek tasrih olmakta…
Dahilî ve hâricî ifsad komiteleri ve şebekelerin, yine Bediüzzaman’ın izâhıyla “kiminin hırs-ı intikamını, kiminin hırs-ı câhını (şöhret hırsını), kiminin tamahını (menfaatçiliğini), kiminin humkunu (ahmaklığını), kiminin dinsizliğini, hattâ en garibi kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor” gerçeği görülmekte…
“ECNEBÎ PARMAĞIYLA İDÂRE EDİLEN ZINDIKA KOMİTELERİ…”
Bunun içindir ki “kizb ve sıdk”ın beraberce satıldığı şu zamandaki bu denli karışık, karmaşık ve her tarafa çekilebilen, çoğu ipleri ecnebilerin elinde “yerli” ve yabancı “servisler”in istimal ettiği şebekeleri tahlilde alabildiğinde özenli olmak ve Bediüzzaman’ın ifâdesiyle “ihtilâlcilerin ifsadına meydan vermemek” önceliğine ehemmiyet verilmelidir.
Bediüzzaman’ın devrin Başvekili merhum Adnan Menderes’e “İslâm kahramanı ile bir sohbet” yerine “benim bedelime konuşsun” diye yazdığı mektupta beyân ettiği, “hayat-ı içtimâiyeyi tamamen zir ü zeber eden bir zehir” olan “ve hâriçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlayan” “pek dehşetli” bir vaziyete düşmemek ikazı vazifesini yapmaktır. “Hiçbir günâhkâr başkasının günâhını yüklenmez” İlâhî buyruktaki ölçüye uygun olarak, “şimdiki siyaset-i hâzırada particilik taraftarlığı ile bir câninin yüzünden pek çok mâsumların zararına rızâ gösteririyor. Bir câninin cinâyeti yüzünden, taraftarları veyahut akrabaları dahi şenî gıybeytler ve tezyifler edilip birtek cinâyet yüz cinâyete çevrildiğinden, gâyet dehşetli bir kin ve adâveti adamarla dokundurup, kin ve garaza ve mukâbele-i bilmisile mecbur ediyor” tefsirindeki “pek dehşetli hal”den sakınmaktır. (Tarihçe-i Hayat,534-536) Gerçek şu ki ecnebi üflemesiyle oynayan içteki menfaat zebunu komplo hazırlayıcılarla, onların tetikçi ve taşeronlarını tespitte ve sözkonusu “dalgalar”a bu adese ile bakıldığında, Bediüzzaman’ın talebelerinden Zübeyir Gündüzalp’ın açıkça ifâde ettiği hakikatler daha bâriz bir biçimde ortaya çıkmakta.
“Ecnebî parmağıyla idâre edilen zındıka komiteleri, İslâmiyeti imhâ için, İslâm memleketlerinde, bilhassa Türkiye’de öyle desîselerle entrikalar çevirmişler, hâince dolaplar döndürmüşler, hunharâne ve vahşiyâne zulümler irtikâb ve şeytânî ve menfur plânlar tatbik etmişler ve iğfalâtta bulunmuşlar; iblisâne, sinsi metodlar tâkip etmişler ve kardeşi kardeşle çarpıştırmışlar ve öyle aldatıcı yalan ve propagandalar ve yaygaralar yapmışlar, fitne ve fesad ve tefrika tohumları saçmışlardır ki; bunlar İslâmın bünyesinde derin rahneler açmış ve büyük tahribâtlar yapmıştır” hakikatı tek tek tezâhür etmekte. (Sözler, Konferans, 722)
“MÜSTEMLEKECİLER VE ONLARIN İÇİMİZDEKİ UŞAKLARI”
Bu bakımdan yine Zübeyir Gündüzalp’ın ifâdesiyle “mâsum Müslümanların kanlarını sömüren ve servetleri tahaccür etmiş (taşlaşmış) millet kanı olan parazit, tufeylî ve aç gözlü canavar ve barbar emperyalistler”in oyunlarından ibâret olan tezgâhlarına karşı muteyakkız olunmalı. “Şeytanî plânlarını, desîselerini değiştiren” ve “aldatmak yolunu tutan o münâfıklar; veya o münâfıkların adamları veya adamlarına aldanmış olanlar”ın tuzaklarına düşmemeli. (Tarihçe-i Hayat, 599)
“Ehl-i dünyanın dalkavukları ve ehl-i dalâletin münafıkları”nın çarpıtan, yanlış yönlendiren, istediğini algılatma taktiğiyle, “tehditlerle, korkularla, hîlelerle efkâr-ı ammeyi başka bir bir mecrâye çevirten”, “muhâkeme-i akliyeyi kapatan” sapmalara ve saptırmalara karşı uyanık olunmalı, oyuna gelinmemeli…
“Müstemlekecileri ve onların içimizdeki, sâdece şahsî menfaat zebûnu, zâlim, hunhar, harîs ve müstebid uşakları” ve yaptıkları “işler”, bu hakikatlerin ışığında ele alınmalı. Devlete sızan ve resmî makamları elde eden gizli komiteler ve menfaat şebekeleri bu çerçevede incelenmeli. İç ilişkileri, dış bağlantıları, bu tespitler ölçüsünde tahlil edilmeli…
Ve fesad şebekelerinin geçmişteki ifsadını, cinâyetlerini hesâba çekerken, bugün aynı şebekelerin uzantılarının ifsadlarının gözardı edilmesine, zâlim canavarların hunharâne zulüm ve vahşetlerinin unutturulmasına, perdelenmesine, hafife alınmasına karşı hüşyâr olunmalı…
Yeni darbe hazırlayıcılarıyla, plânlayıcılarıyla meşgul olurken evvelce yapılmış darbeleri dayatan, milletin hakkını ve hukukunu gasbeden, irâdesini ilga eden darbecileri, onları milletin başına musallat edenleri unutmamalı…
26.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|