"Gerçekten" haber verir 26 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

‘Ben bu işi anlamadım’ diyenler için Ergenekon

Cumartesi sabahı gevşekliğinde birkaç arkadaş oturmuş sohbet ediyoruz. İçimizden biri, önünde duran gazete tomarından bir gazeteyi çekip birinci sayfasına şöyle bir göz attı, ‘Şu Ergenekon işini de bir türlü anlamadım’ dedi.

Ergenekon’a eleştirel bakıyor, hatta ‘Bu dava AKP karşıtlarını yıldırma davası’ tezine yakın duruyordu arkadaşım. Ona, benim inandığım ve o yüzden de yakından izlediğim Ergenekon’u anlattım, sanırım ikna oldu. Aynı şeyi, bir de sizlere anlatmak istiyorum, belki sizleri de ikna ederim.

Türkiye, 2003 ve 2004 yıllarında çok ciddi darbe teşebbüsleri yaşadı. 2003 yılının temmuz ayında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesi, yani Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları, ülke çapında orgeneral ve amiraller arasında bir çeşit anket çalışması yaptılar, tek tek her birine soruldu: Darbe yapalım mı? Çoğunluk, darbenin o an için meşru olmayacağını söyledi, o yüzden teşebbüs ertelendi ama rafa kalkmadı.

Darbe fikrinin taşıyıcısı ve en büyük savunucusu iki kuvvet komutanıydı. Bu iki komutan, Genelkurmay Başkanı’nı darbeye iknaya çalıştılar. Son olarak 2004 Ocak-Şubat aylarında, Kıbrıs görüşmeleri sırasında bir kez daha girişim oldu ama Genelkurmay Başkanı ikna olmayınca o komutanlardan biri daha ‘legalist’ bir çizgiyi benimseyip bu işten tümden vazgeçti, diğeri ise içeriden darbe yapamayacağını anladığı için TSK’yı dışarıdan darbeye itecek bir planı hazırlamaya başladı.

İşin özü şuydu: Hükümet AB hedefinde ilerliyordu ve eğer müzakereleri başlatmayı başarırsa bu inatçı komutan hükümeti hiçbir başka partinin iktidardan indiremeyeceğine inanıyordu. O yüzden ne yapıp edilmeli, AB hedefi engellenmeliydi.

İşte o dönemde, AB’ye girmeyi, Kıbrıs’ta çözümü destekleyen gazeteciler, yazarlar, akademisyenler ve iş dünyası temsilcileri aleyhine müthiş kampanyalar yapıldı. ‘Karen Fogg çocukları’ bunun küçük bir bölümüydü. Halen Ergenekon soruşturması kapsamında olan bir komutan ‘vatan haini gazeteciler’ listesi hazırladı, aynı soruşturmanın kapsamındaki bir başka kişi bu listeyi yaydı mesela.

Bu satırların yazarı dahil kimi gazeteci ve aydınların isimleri, ‘Misyoner çocukları’ denerek ölüm listelerine alındı, o listeden Hrant Dink öldürüldü.

İnatçı darbeci komutanın amacı, halkı demokratik ve barışçı gösterilerle sokağa dökmek, giderek ordunun darbe yapmak için meşru bir zeminin oluştuğuna ikna olmasını sağlamaktı. Halkı sokağa dökmek için gerekirse kanlı provokasyonlar da yapılabilirdi, ortaya çıkan darbe planında bu açıkça yazıyordu.

Nitekim 2006 yılında önce Cumhuriyet gazetesinin bahçesine bombalar atıldı, ardından aynı ekip gitti Danıştay hâkimlerine saldırdı. Cenaze töreni, o güne kadar yapılmış en büyük hükümet aleyhtarı gösteriye dönüştü. TSK komuta kademesi alkışlandı, pankartlarla göreve çağrıldı, hükümet yuhalandı, bazı bakanlara açıkça fiili saldırı yapıldı.

Ertesi yıl art arda gelen ‘Cumhuriyet mitingleri’ kitlesel tabanı daha da genişletti. Mitinglere katılım inanılmaz derecede yüksekti ama mesela İstanbul’daki mitingde ‘Ne şeriat ne darbe’ diyenler İzmir’de kürsüye bile çıkarılmadı.

Görünüşe göre darbe için kamuoyu oluşturma planı yolunda gidiyordu ama 2007 Haziranı’nda İstanbul Ümraniye’de bulunan el bombaları her şeyin akışını değiştirdi.

Ergenekon soruşturması işte bu organizasyonun soruşturması. Kim suçlu, kim değil buna bizler değil mahkeme karar verecek ve onu da yargılama sonrası yapacak.

O yüzden ne soruşturmayı küçümseyelim ne de kendimizi mahkemenin yerine koyup birileri mahkûm etmeye veya aklamaya çalışalım.

Radikal, 25.1.2009

İsmet Berkan

26.01.2009


Avrupa geçmişinde ve geleceğinde Endülüs vardır

Atlantik’in nasıl iki yakası birbirine akraba ise, Akdeniz’in de Güney’i ile Kuzey’i birbirine akrabadır. Dünyada kutsal ve seküler kültürü ayakta tutan ne varsa, hepsi Akdeniz kaynaklıdır. Akdeniz’in Güney’i ile Kuzey’i arasında kutsalla seküler kültürün hesaplaşması, geçmişte olduğu gibi, gelecekte de devam edecektir. Ancak bu hesaplaşma, yalnızca silahla yapılan bir hesaplaşma değildir.

Avrupa tarihinin geçmişinde İslam vardı, geleceğinde de İslam olacaktır. Akdeniz’in iki yakası, birbirine hiç tanımıyormuş gibi bakarak, Yirmibirinci yüzyılda, Çin ve Hindistan karşısında ekonomik ve kültürel üstünlüklerini koruyamazlar. Bunun için, Akdeniz’in dört yanında, çatışma stratejilerinden daha çok dayanışma stratejileri geliştirilmelidir. Yardımlaşma stratejisinin en güzel örneği Endülüs’te verilmiştir.

Boğaziçi Üniversiteliler Derneği, BURA’da, “Doğu’dan Batı’ya giden Medeniyet Kervanında Endülüs’ün Yeri ve Önemi” konulu, “Düşünce Fırtınası” toplantısına katıldım. Benim “Hicaz’dan Endülüs’e” kitabımdan yola çıkarak, Mehmet Yalçıntaş, Sunüsi Mısırlıoğlu, Ali Dayıoğlu, Saliha Demirer, Ebubekir Ceylan, Murat Ellialtı, Osman Eroğlu, Salih Altundere ve elliye yakın katılımcıyla, medeniyetler savaşında Endülüs’ün yeniden okunması ve yorumlanmasını tartıştık.

Avrupa’da Kuzey Akdeniz’de İspanya, İtalya, Bosna, Arnavutluk ve Yunanistan bir yanda, İngiltere, Fransa, Hollanda, Danimarka, Almanya ve İsveç diğer yanda olmak üzere iki Avrupa vardır. Onlar Avrupa medeniyetinde iki ayrı kültürü temsil ederler. Akdeniz Avrupası ve Doğu Avrupa ülkeleri, Sicilya, Endülüs ve Osmanlı ile ortak bir geçmişe sahipler. Müslümanlar 711’den bu yana, Avrupa’dalar, iki dünya birbiriyle her alanda sürekli alışveriş içinde olmuştur.

Müslümanlar Hristiyanlar ile İslam’ın ilk yıllarından bu yana zaman zaman çatışarak, zaman zaman yardımlaşarak, birlikte yaşamışlardır. İki kültür birbiriyle hem dost, hem düşman olmuştur. İki kültür AB çatısı altında yeniden bir araya gelmezse, Avrupa ülkeleri, tanıdıkları Müslümanlarla değil, tanımadıkları Çinliler ve Hintlilerle birlikte yaşamak zorunda kalırlar. S.Huntington yanıldı, Batı İslam’a düşman olamaz. İslam olmazsa Batı olmaz.

İsveçli Ingmar Karlsson’ın “İslam ve Avrupa” kitabında vurguladığı gibi, Avrupa dünya barışında aktif bir görev almak istiyorsa, geçmişte başarıyla uygulanmış “Elhamra Modeli”ni Gırnata’dan AB’nin başkenti Brüksel’e taşımalıdır. Elhamra Avrupa’ya model olursa, Kudüs de dünyaya model olur. Endülüs’te Arapların sağladığı barışı, Kudüs’te Türkler sağlamıştır. Türkler ve Araplar olmadan, hem Avrupa, hem de dünya barışı sağlanamaz.

Avrupa Endülüs olmalı, Endülüs’ün tarihi yeniden yazılmalıdır. Avrupa’nın geleceğinde İslam vardır.

Şehirlerin sultanı Kurtuba Avrupa’nın Kudüs’üdür.

Kudüs’te savaş olursa, dünyada barış olmaz.

Yeni Şafak, 25.1.2009

Nazif Gürdoğan

26.01.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır