Çoğu zaman suskundur o. Konuşmaktan ziyade dinlemeyi tercih eder. Dinlerken de hep pür dikkat kesilir. Muhatabının ağzından çıkanları doğru anlamak için bütün dikkatini toplayarak dinler. Konuşulanlar cevabı gerektirecek bir mesele ise veya bir konunun mütalâası ve müzakeresi ise ona katkıda bulunmak için konuşmacının gözlerinin içine bakarak, tefekkür ederek dinlemesini sabırla sürdürür.
O çok iyi bir dinleyici olduğu gibi, çok iyi bir konuşmacıdır da. Ama hep az konuşmayı tercih eder. İlle de konuşması gerekiyorsa veya cevaplandırılması gereken bir suâl ile karşılaşmış ise, çok beliğ bir üslûpla konuşmasını yapar. Söylemek istediklerini, merâmını en özlü, en kısa, en anlaşılır bir dil ile söyler. Lüzumsuz, malayani, içi boş söz ve ifadelerden kaçınır. Alçak bir ses tonuyla ağzından çıkan kelimeler, tane tane ve yavaşçadır.
Dışarıdan soğuk ve resmî bir duruşu olsa da, yakından konuşup tanıdıkça hiç de göründüğü gibi olmadığını anlarsınız. İnsanlara karşı çok sıcak, candan bir yaklaşımı olmasa da, her mizaçtaki insanla anlaşıp dostluk kurabilecek bir yapısı vardır. Bu yapısının bir sonucu olarak, bugüne kadar hiç kimseyle herhangi bir dargınlığa veya küskünlüğe sebep olacak bir tartışmanın, sürtüşmenin içine girdiği vâki değildir. Hâlet-i ruhiyesinde sürekli bir halim-selimlik ve sükûnet hâkimdir.
Ciddî, vakarlı duruşuyla, birbirine mütenasip hâl ve davranışlarıyla çevresinde hep nümune-i imtisâl olarak bilinir. Yeterli bilgisi ve derin kültür birikimi onun bütün hâl ve davranışlarına da aksetmiş olmalı ki, kolay kolay abes veya tuhaf karşılanacak bir hâl göremezsiniz onda.
Çokça gıpta edilecek, imrenilecek kabiliyeti olmasına rağmen; hiç kimsenin gıpta damarını tahrik edecek, şu veya bu şekilde onları kendisine özendirecek bir hâl ve tavır içine girmez. Çoğu zaman suskun durarak kenarda kalmayı âdet haline getirmiştir. Onca hizmetine, onca tecrübesine, onca birikimine rağmen, onu, en ufak bir ucb, en küçük bir gururu akla getirecek hiçbir davranışın içinde görmek mümkün değildir. En sevmediği şey, fazilet satıcılığı ve mürşidâne bir tavır içine girmek gibi Nur talebelerinde olmaması gereken hâl ve tavırlardır. Bu özelliğinin bir neticesi olarak o, her zaman kendini sıradan bir şakirt olarak görür.
İhlâsın, hasbîliğin bütün sır ve emârelerini hemen hemen bütün davranışlarından okumak hiç de zor değil. Nur hizmetiyle alâkalı yaptıklarını ve yapacaklarını hiç kimsenin görmemesini, bilmemesini tercih eder. Yaptıklarını, hiç kimseden bir beklenti içine girmeden, bir iltifat veya teşvik beklemeden yapar.
Onun hizmet tarzında hiçbir değişiklik, bir zikzak bulamazsınız. Yıllar öncesinde nasılsa, öylece devam ediyor hizmetlerine. Nur camiasının başına gelen onca hadiseye rağmen, duruşunu ve istikametini hiç bozmadan yoluna devam ediyor.
Onun belirgin diğer bir özelliği de, nur hizmetlerinde yegâne kaynak olarak eserleri esas alması. Onun dışındaki kişi ve kaynaklara karşı hep “hüsn-ü zan, adem-i itimat” prensibiyle yaklaşır. Doğru olan fikir ve düşüncelere destek verdiği gibi yanlış duruş ve mütalâalara hiç çekinmeden karşı çıkarak Hakk’ın hatırını her şeyin üstünde tutmayı prensip edinmiştir.
25.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|