İsrail’in Gazze saldırıları sona erer ermez El Fetih ile Hamas’ın birbirine girdiğini görüyoruz. 22 gün süren harekât sonucunda İsrail güçleri bölgeden tek taraflı ateşkes ile çekildi. Hamas güçleri bunu “Zafer kazandık” şeklinde yorumladı. El Fetih yönetimi ise Hamas liderlerini İsrail karşısına çıkamamakla, korkaklıkla ve saklanmak suretiyle, kendi halkını İsrail güçlerinin önüne yem olarak sunmakla suçluyor. Yine El Fetih savaşın bilânçosunu gözler önüne sererek “1300 kişinin ölmesi, 4 bin evin yıkılması, 50 bin kişinin evsiz kalması, bütün alt yapının tahrip edilmesi ve Gazze’nin geleceğinin kaybolması zaferse, evet bu zafer Hamas’ındır!” diyor. Herkesin malûmu olduğu üzere Hamas da El Fetihlileri işbirlikçilikle ve düşmanla masaya oturmakla suçluyor.
Hamas yönetimi askerî güçlerinin yüzde 90’ının halen ellerinde olduğunu ve zarar görmediğini belirtiyor. Dolayısıyla yeni bir savaşa her an hazırlıklı olduklarını ve İsrail’e karşı direnişe devam edebileceklerini vurguluyor. Ancak bunun ne denli gerçekçi olduğu tam olarak bilinemiyor.
Filistinli grupların aralarında ihtilâfa düştüğü temel mesele İsrail’in 1948 yılında işgal ettiği Filistin topraklarının tamamı için mi mücadele edilecek olması, yoksa o işgal kabullenilerek 1967’de ikinci defa daha geniş çapta işgal edilen Filistin topraklarının geri kazanılmasına mı odaklanılması... Yani daha basitleştirerek söyleyecek olursak İsrail devletinin varlığına tahammül etmek ki, yoksa topyekûn bu unsuru Filistin topraklarından atmak mı?
Elbette Orta Doğu’nun kalbine bir “ur, tümör” gibi yerleştirilen İsrail devletinin varlığı burada problemin her daim var olmasını ve adeta bölgenin diken üstünde kalmasını temin edecektir. Özellikle 1967 yılında İsrail’in işgal ettiği topraklar arasında içinde Mescid-i Aksa’nın da yer aldığı mukaddes mekânların bulunması, bu toprakların Müslümanlar tarafından geri alınması meselesini ciddî olarak ortaya çıkarmaktadır. Bugün İsrail devletinin ardındaki uluslar arası destek ile zalimce ve sinsice uyguladığı politikalar neticesinde Filistin’in peyderpey işgalini başarıyla gerçekleştirdiğine şahit olmaktayız. Zira bir çok Arap ülkesine ve dünyaya 1948 yılında elde ettiği toprakların kendi meşrû hakkı olduğunu kabul ettirmiş durumdadır. Bu durumu kabul etmeyen gruplar ise “radikal” olarak nitelenmekte ve dışlanmaktadır. Ellerindeki az bir güçle direnişte kalan gruplar, bir de intihar saldırıları ve sivilleri hedef alan eylemleri neticesinde uluslar arası arenada “terörizm” yaftasıyla yaftalanınca ve böylece güç ve prestij kaybedince Filistinlilerin ve bütün Müslümanların ortak dâvâsı olan bu mesele adeta “ya radikal gruplar ya da işbirlikçiler”e emanetmiş gibi görünmektedir. İsrail devleti de uygulamış olduğu ve en zalimce örneklerinden birini son Gazze savaşında gördüğümüz “devlet terörünü” sanki meşrû müdafaa imiş gibi göstererek, üç maymunu oynayan uluslar arası siyaset figürlerine haince göz kırpmaktadır.
Esasında Filistin meselesi, ne radikallerin ne de işbirlikçilerin eline bırakılmayacak kadar önemli bir meseledir. İsrail’in zalimliği ise insanlık vicdanında hak ettiği cevabı er ya da geç bulacaktır.
Eğer Filistin meselesine bir “cihad” gözüyle bakılacak olursa burada vazife bütün Müslümanlara düşmektedir. Ancak “cihad” aynı zamanda taktiktir, direniştir ve yerine göre musalahadır. Savaşmak olduğu kadar, barışmaktır. Güçlenmek, toparlanmaktır. Cihad aynı zamanda diplomasidir. Yeri geldiğinde vuruşmak, yeri geldiğinde masaya oturup kozlarını ortaya sunmaktır. Bazen taviz vermek, bazen de üzerine gitmektir. Ama en birinci şartı da ittihaddır. Bugün Filistin’de ilk etapta ihtiyaç olan mesele Filistin halkının ve daha geniş dairede İslâm ümmetinin ittihadı, birliğidir. Oluşacak ittihad ve birlik neticesinde açığa çıkacak şûrâ aklı sayesinde alınacak doğru kararlar ve belirlenecek akılcı stratejilerle çözüme ulaşılabilir. Aksi halde zafer ummak abesle iştigal olur.
Bu cihadın bütün örneklerini Peygamber Efendimiz’in (asm) yaşayışında ve Asr-ı Saadet’in örnek tablosunda görmek mümkündür. Merak edenler Hudeybiye barışına göz atabilir.
Ancak böyle cihad edene, fetih müjdesi er ya da geç gelecektir.
28.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|