Şaka, lâtife, mizâh bir kaçış, bir müdafaa mekanizmasıdır. Problem, sıkıntı ve üzüntülerimizden mizâh yaparak kaçarız. Fakat, dikkat etmemiz gereken nokta şu:
Aşırı mizâhî ve alaycı yaklaşım, kişinin iç âleminde biriken stresin de bir göstergesidir. Meselâ; ölüme, ahirete, kadere karşı mizahî ve alaycı tavırlar, kişilerin duygu âleminde bu kavramlarla ilgili olarak yaşadığı çatışmaların ne denli etkili olduğunun da bir göstergesidir. Zalim insanların mâsûmlara, yahut tarih boyunca inançsız insanların inançlı insanlara alaycı ve mizahî bakışları, bu insanların ruh boyutunda yaşadıkları stres ve çekişmeleri göstermektedir. Bu, yaşadıkları vicdan azabını bastırmaya yönelik bir savunma mekanizmasıdır.
Kahkaha ve alay da vicdanımızın tabiî olarak hatırlattığı esas görevi unutmaktır. Aslî boyutuyla iyiliği, güzelliği, dinginliği, sadeliği, basitliği ve sonsuzluğu arayan ruh, varlık âlemindeki kesret ve kargaşa karşısında büyük bir stres yaşar. Ya bu hâlin farkına varıp aczini, fakrını kabul ve idrak ederek aslına dönecektir ya da görmezden gelerek, bakmayarak kaçacaktır. İşte mizâh da budur. Tiyatroda komedilerin ve sinemada komik filmlerin ilgi görmesinin temel sebebi budur.
Zaten bu psikolojik gerçek olarak önümüzde durmaktadır: Dünyaya dalmak, her türlü zevkin peşinde koşmak, eğlence ve sefahat bir kaçıştır. Gaflet hâlindeki dans adı verilen tepinmelerin, kahkahaların arka planında derin yaralar, onulmaz çaresizlikler ve yalnızlıklar yatmaktadır. Işıl ışıl şehirlerin, diskoların, barların arka planı karanlıklar, yalnızlıklar ve çaresizlikler sonrasında bunlara kontrolsüz, ölçüsüz, şuursuz şekilde çözüm arayışlarıdır.1
İtiraf edelim ki, mizâh ve şakada da kimi zaman ölçüsüz, nefsî, hissî davranmakla aşırıya kaçıyor, fayda yerine onu zararlı bir unsur haline getiriyoruz. Böylece duygu kontrolünü kaybedip, diğer bir ifâdeyle hayvânî duygularımızı depreştiriyoruz. Bu da bir çeşit şiddet değil mi?
Nitekim, gençler arasındaki “Kıl oldum abi!”, “Yaaa!...”, “Ooolum...!”, “Lan...!”, “manyak”, “Deliler gibi eğlendik!”, “Hayvan gibi yedik!”, “ohhha, falan oldum yani”, “Bizim moruklar”, “Bikop ya!”, “Takıl bize!” benzeri espriler ve yeni yetme deyimler, mizah anlayışının çizgiyi aştığının göstergeleri değil mi? Bu ve benzeri söz ve tavırlar, aynı zamanda içteki şiddet duygularının dışa vurumundan başka bir şey değildir.
Burada ima etmekten bile haya ettiğimiz küfür sözleri de, yine ar damarı çatlamış çevrelerin en tabiî espirileridir!
Şiddete dayalı mizâh yaparken; hayatın gerçeklerinden kaçışı deniyoruz. Tefekkürî, ilmî, fikrî bir rotaya girememenin sonucu, “boşvermişlik, lâkaytlık, alaycı mizâh” olur. Ne yazık ki, bir de bakarız, en enerjik, en verimli gençlik çağını ve nihayet koskoca bir hayatı, bu boğuntulara, hayhuylara kurban etmiş oluruz.
Stresin sebep olduğu aşırı mizâhtan korunmak mı istersiniz? Öyleyse, stresi doğuran düşünce ve ortamlardan uzak durun. Elbette insan olarak gülecek, neşelenecek, zevk ve lezzet alacağız. Bu, insan olmanın bir gereğidir. Ancak bu arzularımızı meşrû çerçevede tatmin edebiliriz.
Zevk ve lezzet istiyorsak, hayatımızı imân dairesinde yürütüp, Allah’a tevekkül, kadere ve öldükten sonra dirilmeye imân edersek, zararlı stresi önleriz. O zaman, mizâhla sun’î, sahte gülüşler yerine gerçekten içimiz, kalbimiz, duygularımız gülecektir.
Güzel duyguların dışa vurumu ise, keskin bir zekâ ve espri anlayışını, harika bir mizahı, o da seviyeli şakaları / lâtifeleri, o da sevinç ve neşeyi mahsûl verecektir.
Dipnot: 1- Yeni Asya, Enstitü/08.08.2003
28.01.2009
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|