Sulh-u umumînin çaresi
Şark Üniversitesinin o cihanşümul kıymet ve ehemmiyetini, bir bahr-i ummandan bir katre takdim eder misilli iki üç nokta olarak arz ederiz:
Birincisi: Bu darülfünun hem İran, hem Arabistan, hem Mısır ve Afganistan, hem Pakistan ve Türkistan ve Anadolu’nun merkezinde bir kalb hükmündedir. Ve hem bir Camiü’l-Ezher, bir Medresetü’z-Zehradır.
İkincisi: Şimdi umum beşerde sulh-u umumî için, yani beşerin ifsad edilmemesi için çareler aranıyor, paktlar kuruluyor. Ve madem bu hükümet-i İslâmiye musalâhat-ı umumiye ve hükûmetin selâmeti için, Yugoslavya’ya, tâ İspanya’ya kadar onları okşayarak dostluk kurmaya çalışıyor.
İşte bunların çare-i yegânesinin bir delili olarak gösteriyoruz ki, tesis edilecek Şark Darülfünununun ilk müteşebbisinin bir ders kitabı olan ve ulûm-u müsbete ve fenniye ile ulûm-u imaniyeyi barıştıran ve bu otuz seneden beri bütün filozoflara meydan okuyan ve resmî ulemaya dokunduğu ve eski hükûmetle resmen mübareze ettiği halde bütün bunlar tarafından takdir ve tahsine mazhar olan ve mahkemelerde beraat kazanan Risale-i Nur’un bu vatan ve millete temin ettiği âsâyiş ve emniyettir ki, İslâm memleketlerinde, hususan Fas’ta, Mısır ve Suriye ve İran gibi yerlerde vuku bulan dahilî karışıklıkların bu vatanda görülmemesidir.
İşte, nasıl ki bu vatan ve millette Risale-i Nur—emniyet ve âsâyişin ihlâline sair memleketlerden daha ziyade esbap bulunmasına rağmen—âsâyişi temin etmesi gösteriyor ki, o Doğu Üniversitesinin tesisi, beşeri müsalemet-i umumiyeye mazhar kılacaktır. Çünkü şimdi tahribat mânevî olduğu için ona mukabil tamirci mânevî bir atom bombası lâzımdır.
İşte, bu zamanda tahribatın mânevî olduğuna ve ona karşı mukabelenin de ancak tamirci mânevî atom bombasıyla mümkün olabileceğine kat’î bir delil olarak, üniversitenin mebde’ ve çekirdeği olan Risale-i Nur’un bu otuz sene içerisinde Avrupa’dan gelen dehşetli dalâlet ve felsefe ve dinsizlik hücumlarına bir sed teşkil etmesidir. O mânevî tahribata karşı Risâle-i Nur tamirci ve mânevî bir atom bombası olmuş.
Üçüncüsü: Evet, Şark Üniversitesi bir merkez olarak âlem-i İslâmı ve tâ bütün Asya’yı alâkadar edecek bir mahiyet ve ehemmiyette olduğundan, altmış milyon değil, altmış milyar da masraf yapılsa elyaktır.
Yeni Ulus gazetesi muhalif olduğu için, bu meseleyi perde ederek yeni iktidarın bazı büyük memurlarından bu meseleye çalışanlara bir nevi irtica süsünü vermek istiyor. Halbuki, bu mesele en yüksek terakkî ve sulh-u umumînin medarıdır. Bu müessese bu hükûmet-i İslâmiyeye bazı şeâir-i İslâmiyeden Arabî ezan-ı Muhammedî ve din dersleri gibi pek çok kuvvet verecek. Belki bu hükûmetin istikbalinde, tarihlerde kemâl-i takdir ve tahsinle yâd edilmesine en parlak bir vesile olacaktır.
Bu meselenin ihyasıyla hasıl olan nur ve feyiz, Demokrat hükûmetin en büyük ve cihandeğer bir hizmeti olarak ebede kadar misli görülmemiş bir parlaklıkla lemeân edecektir. Ve beynelmilel bir itibarı temin edecektir.
(Üstadımızın hastalığı münasebetiyle
hizmetinde bulunan Nur talebeleri)
Emirdağ Lâhikası, s. 405, (yeni tanzim, s. 779)
şark: Doğu.
cihanşümul: Dünya çapında, dünya ölçüsünde, evrensel.
bahr-i umman: Okyanus.
darülfünun: Üniversite.
Camiü’l-Ezher: Ezher Üniversitesi.
Medresetü’z-Zehra: Bediüzzaman’ın Doğu’da yapılmasını idarecilere teklif ettiği, fen ilimleriyle din ilimlerinin birlikte okutulmasını düşündüğü üniversite.
umum: Genel.
sulh-u umumî: Genel barış, dünya barışı.
ifsad: Fesada uğratma, bozma, karıştırma.
pakt: Antlaşma.
hükümet-i İslâmiye: İslam hükümeti.
musalâhat-ı umumiye: Umumî barış anlaşmaları, toplumun veya insanlığın bütün kesimlerinin barış içinde olması.
çare-i yegâne: Tek çare, tek çıkar yol.
ulûm-u müsbete ve fenniye: Fen ilimleri, pozitif bilimler.
ulûm-u imaniye: İman ilimleri.
müteşebbis: Teşebbüs eden, bir işe girişen.
ulema: Alimler.
mübareze: Kavga, vuruşma, çatışma.
tahsin: Beğenme, güzel bulma.
âsâyiş: Kanun ve nizam hakimiyetinin sağlanması.
emniyet: Eminlik, güvenlik, korkusuzluk.
esbap: Sebepler.
müsalemet-i umumiye: Umumun salâmeti,
mebde’: Evvel, baş, başlama, başlangıç.
dalâlet: Doğru yoldan ayrılma.
elyak: En lâyık, en liyâkatli.
|