Ergenekon operasyonunun bugüne kadar gerçekleşen dalgalarında gözaltına alınan veya tutuklanan “üst düzey” ya da popüler isimlerin bir kısmı serbest bırakıldı:
İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu, Şener Eruygur, Sinan Aygün, Tuncer Kılınç, Kemal Yavuz, Erdal Şenel, Kemal Gürüz, Yalçın Küçük, Erhan Göksel... Sabih Kanadoğlu’nun ise—mâlûm—evleri arandı, ama kendisi içeri alınmadı.
Bırakılanlardan bazılarının, rahatsızlığı sebebiyle “konuşamayacak” kadar hasta olduğu belirtiliyor. Nitekim Eruygur öyle. Selçuk ve Alemdaroğlu gibi, gözaltı sonrası hastaneye kaldırılıp yoğun bakıma alınan ve ardından sağlığına kavuşarak eski düzenlerine devam edenler de var.
Aylar süren firarı müteakip prostat kanseri ve kalp hastası olarak hastanede yakalanan ve tutuklandıktan hemen sonra yine hastaneye kaldırılıp sıkı asker kontrolünde yoğun bakıma alındığı belirtilen Levent Ersöz’le ilgili yeni bilgi yok.
Eruygur’un ardından sağlık sebebiyle tahliyesi için devam ettirilen ısrarlı girişimler GATA’ya sevkiyle sonuçlanan Hurşit Tolon’un durumu da belirsiz. Kendisinde herhangi bir rahatsızlık tesbit edemeyen cezaevi doktorunun, “Bir ara dalağını muayene edeyim” sözüne, “Günü gelince ben de senin dalağına bakarım” diye karşılık verdiği belirtilen Tolon, Yalçın Küçük’ün “Çok iyi gördüm, içeride delikanlı gibi dolaşıyor” dediği gün GATA’ya alındı.
Gerekçe, Türk Tabipler Birliğinin “Bilimselliğini, tarafsızlığını ve güvenilirliğini kaybetti” dediği Adlî Tıp’ça verilen raporlardan biri ve avukatının “Müvekkilim aşırı kilo kaybetti” teşhisi.
Bir de tutuklu sanıklardan Veli Küçük’le Arif Doğan’ın zaman zaman hastaneye kaldırılıp tedavi altına alınmalarıyla ilgili haberler çıkıyor.
Tabiî, sağlık meselesinde spekülasyon yapmaya gelmez. Ve tutuklu da olsa, mahkûm da olsa, sağlık asla ihlâl edilemeyecek çok temel bir hak.
Nitekim Ergenekon sanıklarından Kuddusi Okkır’ın trajik sonu, operasyona gölge düşürdü.
Ama bazı aşikâr çelişkiler kafa karıştırıyor.
İşin diğer bir ciheti, bu “hastalık” haber ve görüntülerinin, kudretli zamanlarında neredeyse astığı astık, kestiği kestik işler yapan kişilerin ne durumlara düştüğünü göstermesi bakımından çok ibretli ve düşündürücü tablolar oluşturması.
Söz gelişi, Veli Küçük için, eski Genelkurmay Başkanları Karadayı ve Kıvrıkoğlu’nun “O adamı tanımayız, adımızı kullanmış” demeleriyle oluşan “ortada bırakılma” manzarası ve Küçük’ün “Ben ‘o adam’ değilim, emrinizde çalışan bir generaldim” diyerek derin hüsranını dile getirmesi.
Dikkat çeken bir başka nokta, bir zamanların mağrur ve ceberut isimlerinin, dalgalara tutulup bir-iki gün dahi gözaltında kaldıktan sonra neredeyse “süt dökmüş kedi”ye dönmeleri ve derin bir suskunluğa gömülmeleri. Bazıları zevahiri kurtarma babında birkaç kelâm ediyor, ama sonrasında yine derin bir sessizliğe dönüyorlar.
Acaba bu sessizlik mağlûbiyeti kabullenmişliğin mi bir ifadesi, yoksa “derin intikam” planlarını kamufle etmeye yönelik bir taktiğe mi işaret ediyor? Doğrusu kestirebilmek pek kolay değil.
Peki, şu âna kadar yapılanlarla Ergenekon’un veya o mahiyetteki derin yapılanmaların bir daha bellerini doğrultamayacak şekilde çökertildiğini söylemek mümkün mü? Orası da meçhul.
Anlatmaya çalıştığımız ibretlik manzaraların, kamuoyunda ciddî bir bilinçlenmeye katkı sağladığında şüphe yok. Devam eden ve yenilerinin de açılması beklenen Ergenekon dâvâlarından ne sonuç çıkarsa çıksın, vicdanlarda teşekkül eden kanaatin hukuk ve demokrasi adına yeni ve çok önemli bir kazanım oluşturduğu da muhakkak. Bu durumun, Ergenekon’u farklı etiket, kılık ve kadrolarla sürdürme girişimleri önünde aşılması eskiye göre çok daha zor bir engel teşkil edeceği de bir vâkıa.
Ama operasyonun bir şekilde sabote edilip sulandırılarak veya saptırılarak akim bırakılmasının, vahim gelişmelere zemin hazırlayacağı da.
Temennîmiz, buna meydan verilmemesi...
30.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|