Gazze’ye yönelik son saldırılar, Bediüzzaman’ın yüz yıl önce dile getirdiği tesbitin haklılığını bir kez daha gösterdi.
Üstad o ifadesinde diyordu ki:
“Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz.” (Divan-ı Harb-i Örfî, s. 23)
Baskı, zulüm ve sömürüye maruz her insanda ve dolayısıyla bu durumdaki Müslümanlarda da hakim olan psikoloji, bu baskı, zulüm ve sömürüyü yapan “düşman”ları suçlamaya yöneliktir.
Ve hiç şüphe yok ki, bu suçlama haklıdır.
Ama tek başına meseleyi çözmez. Elinde bulundurduğu güce dayanarak zulmeden düşman, suçlama ve yakınmalarla bertaraf edilemeyeceği gibi, onun insafa gelmesine de yardımcı olmaz.
Olsa olsa, zulme boyun eğmeme ve direnme bilinç ve kararlılığının ifadesi olarak işe yarar.
Ancak bu direnişin başarılı olmasının da şartları vardır ve Üstadın aktardığımız tesbitinde bu şartlar gayet özlü şekilde ifade edilmektedir.
Bu tesbitle Müslümanlara deniliyor ki:
Hariçteki düşmanların hücum ve taarruzlarına maruz kalabilirsiniz. Ama siz asıl düşmanı kendi içinizdeki cehalet, fakirlik ve ihtilâflarda arayın. Gücünüzü ve enerjinizi tüketip sizi haricî düşmanlar karşısında da zaafa düşüren asıl tehlikeler bunlardır. Evvelâ bunlara çare bulun.
Gerçekten de, cehalet karanlığında, fakirliğin pençesinde ve ihtilâflarla bölünüp parçalanmış bir toplumun, dışarıda başka düşman aramasına gerek yok. Çünkü o kendi içinde çökmüştür.
Ve hariçteki düşman da, bu durumundan istifade ederek hücum edip taarruzunu şiddetlendirir ve o toplumu boyunduruğu altına alır.
Buna meydan vermemek için evvelemirde yapılması gereken şey, cehaletin ilim ve eğitimle, fakirliğin kalkınma hamleleriyle, ihtilâfların da sıkı bir ittifak ve dayanışma ile izale edilmesidir.
İlim ve eğitimle aydınlanmış, kalkınarak zenginleşmiş, ortak hedef ve idealler etrafında kenetlenmiş bir toplumu hiçbir dış güç yıkamaz.
Aslında Filistin halkı, Arap toplumları içerisinde eğitim düzeyi en yüksek olanlardan biri olarak biliniyor. Ve bunda Hamas’ın da, ilkokuldan üniversiteye kadar kurduğu eğitim kurumlarıyla son derece önemli katkıları söz konusu.
Ancak tek başına eğitim, sorunu çözmüyor. Diğer şartların da tamamlanması gerekiyor ki, bütününden sağlam ve muhkem bir yapı çıksın.
Ve o noktada Filistinliler, eğitim alanındaki başarılarını, ne yazık ki, meselâ ittifak ve tesanüd konusunda ortaya koyamıyorlar. El FetihHamas bölünmüşlüğü ve onun haricinde irili ufaklı diğer Filistinli grupların dağınıklığı ortada.
Yakın zamanda El Fetih ve Hamas mensuplarının virane Filistin sokaklarında birbirleriyle silâhlı çatışmalara girerek İsrail’i memnun ettiklerini de derin bir üzüntüyle hatırlamaktayız.
Bu bölünmüşlük bir an önce sona erdirilmeli. El Fetih ve lideri Abbas Hamas’a kucak açmalı, Hamas da Abbas’ı “İsrail’in ve Batının adamı, işbirlikçi hain” olarak suçlamaktan vazgeçmeli ve İsrail’e karşı yekvücut bir tavır sergilemeliler.
Yeni ABD yönetimi ve AB de Hamas’ı reddeden, dışlayan, “terörist” olarak suçlayan politikalarını terk ederek, Filistin halkının seçimine saygı göstermeli ve Hamas’ı sürece dahil etmeli.
Ve Filistin’in üçüncü düşmanı fakirlik, zaruret. Gerek İsrail’in amansız abluka ve ambargosu, gerekse gerçekçi bir stratejiye de dayanmadığı görülen sürekli savaş ve çatışma ortamı, bu kronik sorunun aşılmasına engel teşkil ediyor.
Öyle ki, Türkiye’nin TOBB inisiyatifiyle Gazze’de inşasına giriştiği sanayi sitesi projesi dahi, bu ortam yüzünden ilerleme kaydedemiyor. Nitekim İsrail’in son saldırıları bu projenin bir kez daha meçhul bir tarihe ertelenmesine yol açtı.
Filistin eğer İsrail’e karşı cihadda başarılı olmak istiyorsa, evvelâ kendi içindeki cehalet, zaruret ve ihtilâf düşmanlarını alt etmek zorunda.
Diğer bütün İslâm toplumları gibi...
24.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|