Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dört yılın ardından ilk kez AB’nin kalbi niteliğinde olan Brüksel’e gitmesi gündemin yoğunluğu sebebiyle hak ettiği yeri almadı.
AB konusunda bir yavaşlama görülüyordu. Erdoğan’ın dört yıl aradan sonra Brüksel’e gitmesi hükümetin yeniden Avrupa Birliği reformlarına dönmesi olarak görülüyor. Özellikle 2007’de seçimlerin ardından neredeyse reformlar konusunda hiçbir adım atılmamış, hükümetin ayak sürüyen tutumu hem AB çevrelerinde hem de ülke içinde eleştirilere sebep olmuştu.
Brüksel’e gitmeden önce hem Ali Babacan’dan alınan başmüzekerecilik görevinin Egemen Bağış’a verilmesi hükümetin tekrar reformlara başlayacağının ilk işareti olmuştu.
Avrupa Komisyonu, 5 Kasım 2008 tarihinde, Türkiye ile süren uyum ve müzakere sürecinin bir değerlendirmesini yaparak farklı başlıklarda “Türkiye 2008 İlerleme Raporu”nu yayınlamıştı. Rapor da hükümetin reformlar konusunda yavaş kaldığı, özellikle yeni anayasanın taslaklar hazırlatılmasına rağmen gündeme getirilmemesi eleştirilmişti.
Raporda, “Hükümet, AB katılım sürecine ve siyasî reformlara bağlılığını ifade etmiştir. Ancak, geniş siyasî yetkilerine rağmen, hükümet, tutarlı ve kapsamlı bir siyasî reform programı ortaya koyamamıştır” cümlesi dikkat çekerken, demokrasi ve insan haklarını güçlendirecek reformların yapılması çağrısında bulunulmuştu.
Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde yol haritası özelliği taşıyan ve Türkiye’nin önümüzdeki 4 yıl içerisinde AB’ye üyelik sürecinde yapmayı “öngördüğü taahhütleri” içeren “3. Ulusal Program” ise 31 Aralık 2008’de yayınlanmıştı. Programda, AB’ye uyum konusunda 100’ün üzerinde yasa değişikliği ile 300’den fazla tüzük ve yönetmelik gibi düzenlemeler yer alıyor.
* * *
Erdoğan “reform sürecinin yavaşladığını” söyleyenlere alışageldiğimiz tutumu ile kızıyor, sinirleniyor ancak “ne yaptınız?” diyenlere de verilen cevaplar arasında sadece TRT 6 ve TCK’nın 301. maddesinde yapılan kısmî değişikliği gösteriyor. Üyelik müzakerelerinde toplam 35 başlıktan şimdiye kadar yalnızca 10’unun açılabildiğini, bunlardan da bir tanesi sonuca bağlanmış durumda olduğunu da söylersek bu yavaşlamayı görebiliriz.
Erdoğan ziyaretin ardından, 2009’un reformlar için sıçrama yılı olacağını söylerken, “AB’den başka birinci önceliğimiz ve alternatifi yok” demişti.
Başbakan’ın bu sözlerini okuyunca aklımıza, dönemin başmüzakerecisi Ali Babacan’ın 2007 yılı sonlarında söylediği “2008 AB yılı olacak. Bambaşka bir yıl olacak. Şaşıracaksınız…” sözü ile Başbakan’ın “2009 yılı AB yılı olacak” sözlerini getirdi.
* * *
Gelinen noktada 2007 ve 2008 kaybedildi. 2009 bari kaybedilmesin. Burada Egemen Bağış’a büyük görevler düşüyor. Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde sıçrama yapması içinde yakın diyalogların geliştirilmesi, 4 yıl gibi uzun sürelerin beklenmemesi gerekiyor.
Hükümetin 29 Mart seçimlerinden sonra reformlara hız verileceğini söylemesine de anlam verilemiyor. 2 ay gibi bir sürede de reformlar yapılabilir.
Türkiye’de reformların son zamanlarda hızının azalmasını eleştirirken, diğer yandan “imtiyazlı ortaklık” gibi formülleri ortaya koyan AB’ye düşen ise, Türkiye’nin AB reformlarının başarılı bir şekilde hayata geçirilmesini sağlama konusunda destek olmasıdır.
Artık Türkiye’nin AB serüveninde 2009 yılı da kaybedilmesin. Türk halkı “AB konusunda kararlıyız” diyen Erdoğan’dan bu kararlılığının özellikle son iki yılda olduğu gibi lâfta kalmamasını bekliyor.
24.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|