İslâmın renge, sınıfa, soya sopa bakmadan insana takvasına göre değer verdiğini, bir işe adam getirirken de o işin ehli olanları seçtiğini biliyoruz. İslâmda ne makam, ne mevki, ne zenginlik, ne fakirlik, ne efendi, ne köle, ne hükümdar ve ne de halktan biri arasında bir fark vardır. Herkes eşittir. Üstünlük ancak takva iledir. İş konusunda da o işten anlayan kişiye iş verilir.
Bugün ABD’nin başına kendisini kabul ettirmiş siyah bir kimsenin başkan olması yıllar önce onlara ikinci sınıf vatandaş olarak bakan ABD’nin de artık gerçeklerle yüzyüze gelmesini sağladı. Önce siyahî bir kadını dışişleri bakanlığına, şimdi de siyahî bir kimseyi başkanlığa getirdiler.
Oysa İslâm yüzyıllar önce hangi renk ve ırktan olursa olsun işin ehli olan kimseleri lâyık oldukları makam ve mevkilere yükselterek buna öncülük etmişti. Hz. Ömer zamanında Mısır’ı fethetmekle görevli Amr bin As’ın (ra) komutası altındaki ordu fethe giriştiğinde Mısır hükümdarı Mukavkıs’a bir heyet göndermişti.
Heyetin başında siyah renkli Ubade bin Samit (ra) vardı. Siyah mı siyah, iri yarı birisiydi Hz. Ubade.
Mukavkıs onun iri cüssesini görünce korkmuş, irkilmiş, telâşla, “Uzaklaştırın bu kara adamı benden! Hemen götürün. Başka biri konuşsun benimle” demişti.
Heyettekiler tuhaf karşılamışlardı bunu. Çünkü İslâm renge değil kalbe, bedene değil amele bakıyordu. Mukavkıs’a karşı çıktılar: “Hayır” dediler. “Biz onu uzaklaştıramayız. Çünkü o bizim efendimizdir. Bizden daha iyi ve daha ilerdedir. İçimizde en fazla fikir ve görüş sahibi olan odur. Biz onun sözünü dinler, dediğini yaparız. Komutanımız da doğrudan doğruya onu seçmiş, ona emirler vermiş, sözünden çıkmamamızı tembihlemiştir.”
Cahiliye bataklığına gömülmüş Mukavkıs’a ne kadar zordu bunu anlamak ve anlatmak. Hz. Ubade’nin ilmi, dirayeti ve ileri görüşlülüğüyde ilerde bir kimse olduğunu anlatmak nerdeyse imkânsızdı. O diretecek, onlar da hakta sebat edeceklerdi.
Mukavkıs, “Böyle kara bir adamın nasıl sizden önde bulunmasına razı oldunuz? Aslında o sizden sonra olmalıdır” derken heyettekiler ise şu cevabı veriyorlardı: “Hayır, hiç de öyle değil. Siz onun kara oluşuna bakmayın. O mevki, ilim, fikir ve birçok meziyetleri bakımından bizden daha ilerdedir” deyince çaresiz kalan Mukavkıs, Hz. Ubade’yi dinlemek zorunda kalıyordu.1
İnsanlık renge, kalıba bakma yerine yetenekleri, maharetleri ön plana aldıkça, gerçekler dini olan İslâmla buluşmuş olacaktır.
Dipnotlar:
1- Mecelle-i Umûr-ı Belediye, 1:225.
24.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|