Ergenekon’un ilk dalgalarına takılan isimler hakkında dâvâ devam eder ve geçen Temmuz’dan sonraki dalgalar için hazırlanacak iddianame beklenirken, son dalga haftanın ikinci yarısında Türk Metal Sendikası ile ART televizyonunu ve Erhan Göksel’i vurdu.
Sendika âleminin “gedikli” isimlerinden olan ve “milliyetçi” kimliği ile bilinen, ama ulusalcı kızılelma ittifakında varılan mutabakatların gereği olsa gerek, çoktandır Cumhuriyet gazetesinde yazıları yayınlanan Türk Metal Başkanı, elinin altındaki muazzam servetle de gündemde.
Ve bunların hatırı sayılır bir kısmı Kıbrıs’ta.
İşin bu ciheti, Kıbrıs’ın “millî dâvâ” olma özelliğinin arkasına gizlenen Ergenekon bağlantılarını ortaya çıkarabilecek bir sürecin başlangıç noktasını teşkil eder mi; birlikte göreceğiz.
Peki, “herşeyi bilen, olacakları önceden gören adam” havalarında zaman zaman yaptığı “iddialı” çıkışlarla kendisinden söz ettiren ve son dalgada gözaltına alınıp bilâhare bırakılan Verso’cu Erhan Göksel Ergenekon’un neresinde?
Aynı dalgadaki diğer gözaltı ve tutuklamalar, daha evvel içeri alınan İbrahim Şahin’le irtibatlı ve suikast timi suçlamalarına hedef olan özel harekâtçı polis ve alt kademe subaylara yönelik.
Önce Şahin’le, ardından beş günlük bir firar sonrası askerî makamlara teslim olup askerî cezaevine konulan Yarbay Dönmez’le bağlantılı olarak gündeme gelen cephanelik bahsinde şu an için yeni bir gelişme yok. Ve Genelkurmay sözcüsü, bu konunun aydınlatılmasını herkes gibi kendilerinin de merakla beklediklerini açıkladı.
Sondan bir evvelki dalgada gözaltına alınıp bırakılanlardan, MGK’nın son asker Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, görev yaptığı dönemde elinden geçen istihbarat belgelerinde Ergenekon örgütüyle ilgili bir dokümana rastlamadığını ve böyle bir örgütün ismini hiç duymadığını söyledi.
Ve sonrasında ilginç bir gelişme oldu.
Devam eden Ergenekon dâvâsına bakan mahkeme heyeti, resmî kurumlarla yazışmalarında gelen cevaplarda Ergenekon diye bir örgütün varlığının bilinmediğinin belirtildiğini ifade ile, dâvâya esas teşkil eden iddianamede başından itibaren yer alan “Ergenekon terör örgütü” ibaresinin artık kullanılmaması gerektiğine karar verdi ve Başsavcılığı bunun için görevlendirdi.
Önümüzdeki günlerde bu husus medyaya da her halde tebliğ edilerek, Ergenekon’a “terör örgütü” denilmemesi istenecek. Buna bağlı olarak tabiatıyla ETÖ kısaltması da kullanılamayacak.
Eğer bu “düzeltme” daha iddianame açıklandığı gün yapılsaydı kimsenin aklına birşey gelmezdi. Zira Genelkurmay açıklamasıyla gündeme gelen masumiyet karinesi gereğince, isnad edilen suç yargı kararıyla kesinleşmedikçe sübut bulmaz. Bu, terör suçlaması için de geçerli.
Ama altı ay böyle devam edip de, izlediğimiz gelişmeler yaşandıktan sonra bu ilkenin “hatırlanıp” böyle bir ikaza ihtiyaç duyulması ilginç.
Zihinlerde soru işareti meydana getiren bir başka gelişme de, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, ifadesine başvurulacak “VİP” zanlılar için farklı bir yöntem uygulanmasına dair yazısı.
“Devletin üst düzey önemli görevlerinde bulunmuş” insanlar öyle karga tulumba gözaltına alınır ve evlerinde hoyratça arama yapılır mı!? Ve onlar “sıradan” kişilerle bir tutulabilir mi!?
Birkaç gün içeride tutulduktan sonra bırakılan Yalçın Küçük’ün “Çok iyi gördüm, koridorlarda delikanlı gibi dolaşıyordu” dediği Hurşit Tolon’un, Adlî Tıp raporuna istinaden ve ayrıca “aşırı kilo kaybı” sebebiyle GATA’ya sevk edilmesi ve başına gelen esrarengiz kazayı takiben, artık konuşamaz vaziyette tahliye edilen Eruygur’dan sonra, aylar süren firarın ardından yakalanan Ersöz’ün hemen akabinde kalp krizi geçirip yoğun bakıma alınması da düşündürücü gelişmeler...
Ve yeni dalgalarla beraber tahliyelerin de hız kazanması, dikkatleri çeken bir başka nokta.
Ergenekon süreci nereye gidiyor?
27.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|