Haklı olarak, ‘Petrol ile denizin kıyaslanması da nereden çıktı?’ diyenler olabilir. Hemen ifade edelim ki, bu kıyaslamayı biz değil, ‘denizciler’ yapıyor.
Bilindiği üzere klişeleşmiş bir tesbitimiz var: Ülkemiz, üç tarafı denizlerle çevrili olduğu halde denizden yeterince istifade edemiyor! Bu tesbitin aksini iddia eden var mı? ‘Uzman’ olsun olmasın hemen herkes ‘deniz’lerimizden istifade edemediğimiz noktasında hemfikir.
Türkiye’nin en kalabalık şehri olan İstanbul’da bile “denizi görmeyenlerin oranının yüzde 14 olduğu” ifade ediliyor ki, bu bilgi doğru ise vay halimize! Muhtemelen doğrudur, çünkü bazı belediyeler yaz aylarında ‘denizle tanışma’ gezileri düzenliyor ve binlerce kişi bu gezilere katılıyor. Demek ki denizi seviyoruz, ama bu sevgi sözde kalıyor...
Denizlerden istifade etme noktasında rakiplerimizle yarışamıyoruz. Hem deniz ürünleri noktasında hem de ulaşım noktasında çok gerilerdeyiz. Son yıllarda bu konuda epey adımlar atıldı, ama olması gereken noktadan çok uzağız. Denizin ikiye böldüğü İstanbul’da bile deniz ulaşımının payının ne kadar az ve yetersiz olduğunu düşünün. Bunca tartışmalarla ‘köprü’ler yapıyoruz, ama belki de hiç tartışmalara sebep olmayacak olan deniz ulaşımını geliştirmeyi düşünmüyoruz. Aynı şey, Karadeniz ya da denize kıyısı olan Ege ve Akdeniz illeri için de geçerli. Meselâ İstanbul’dan hareketle Karadeniz kıyısındaki belli başlı şehirlere uğrayacak bir yolcu ya da ‘araba vapuru / feribot’u hizmete sunamadık. Üstelik Başbakan bu konuda çok defa söz verdiği halde!
‘Akıl için bir’ olan bu yollar denenmediği için ortaya başka ciddî iddialar atılıyor. Meselâ, demir yollarının ‘oto üreticileri’ tarafından engellendiği ya da oto yolların yapımını ‘lastik üreticileri’nin desteklediği gibi iddiâlar. Belki bu iddialar gülünüp geçilecek sözlerdir, ama yöneticiler ‘doğru olan’ı değil de ‘yanlış olan’ı yapmayı tercih ettikçe bu iddialar taraftar bulmaya devam eder.
Bütün dünyayı kasıp kavuran finansal ve ekonomik kriz sonrası, denizcilik sektörü de çok ciddî yaralar almış durumda. Gerek yük taşıma ücretleri ve gerekse sektörün diğer faaliyetleri durma noktasına gelmiş. Ama denizciler bunun bir fırsata dönüşebileceğini düşünüyor. Tabiî akıllı adımlar atılması şartıyla.
Deniz Ticaret Odası Meclis Başkanı Erol Yücel, deniz ve petrol kıyaslamasını yaparken şöyle demiş: “Deniz aslında bir hayattır. Denizi iyi anlamak, denizi iyi görmek, denizi iyi tanımak lâzım. Meselâ bir ekonomik değer olarak ele aldığımızda, Türkiye’nin bir petrol ülkesi olmadığından yakınıyoruz. Acaba Türkiye petrol ülkesi olsaydı, bugünkü sanayileşmemizi yapabilir miydik? Başka gelişmeleri hayata geçirebilir miydik? Yoksa tembel bir Ortadoğu ülkesi mi olurduk? Bir gün petrol de bitecek; ama denizin, denizciliğin bitmesi söz konusu değil.” (Vira [Deniz Kültürü ve Haber-Yorum Dergisi], Ocak 2009)
Denizin içinde olan, ama bunun farkında olmayan ‘balık’lar gibi olmayalım. Denizlerimizden en iyi şekilde istifade edelim. Bunun için de önce ‘deniz’lerimizi görelim, ayağımız ‘su’ya değsin...
30.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|