Kâinatın sahibi, insan neslinin devamı için erkek ve dişinin beraberliğine dayalı bir kanun koymuş.
Erkekteki 120 milyon sperm hücresi döllemek için hep hazır hâldedir. Ama bir tane hücre dölleyebiliyor.
İşte annemizle babamızın beraberliğinde döllenmiş olan hücre (zigot) biziz. 120 milyon ihtimalden sonra tercih edilen, seçilen ve kasten döllenmesine izin verilen hücreden yaratılan varlık biziz.
Bizim haberimiz olmuyor. İlâhî irade istemişse, “ol” demişse, 120 milyon ihtimâlin içerisinden bizi tercih edip yokluktan varlığa çıkartıyor.
Yok iken var olmak mühim bir olay…
O halde bu ayrıcalığın farkında olup, hayatımızı anlamlı hâle getirebilmeliyiz.
Bize verilen bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz.
Bunun yanı sıra, ilişki içinde olduğumuz her bir canlı, her bir eşya, her bir şey, ayrıcalıklı olma bakımından bizimle aynı durumdalar.
Bütün canlı ve cansız varlıklar kasten yaratılmış. Aslında her şey çok özel, her şey çok anlamlı. İnsanın varlık âlemini bu mânâda düşünüp değerlendirebilmesi, hayatı coşku ile algılayıp aşkla yaşamasını netice verecektir.
İşte, sen bunun için özelsin!
120 milyondan seçilerek dünyaya geldiğin için özelsin!
Öyleyse; neden başının ağrısı, çocuğunun yaramazlığı, eşinin eziyetleri, komşunun yanlışları, nişanlının kıskançlıkları, öğretmeninin tokadı, annenin kısıtlaması, babanın anlayışsızlığı, yol arkadaşının eziyet ve tenkitleri, müdürün yaptığı haksızlıklar, ekonomik kriz gibi geçici engellere teslim olup sonsuzluğa giden yolda tıkanıp kalıyorsun?
Yaşadığın her olay da senin gibi çok özel ve itina ile kasten yaratılıyor. Ayağına batan diken bile sebepsiz değilse, ağaçtan düşen yaprak bile Allah’ın kontrolünde ise, senin yaşadığın olaylar mı gereksiz ve anlamsız? Senin meyline ve tercihine göre olaylar şekillenip hayat buluyor. O halde yaşadığın her mutluluk da, elem de senin meyline göre renk alıp şekilleniyor. Yani her hâlimizden sorumlu biziz.
O halde kızmak, küsmek, yüz çevirmek niye?
Kime kızıyoruz?
Kızmak insanın beceriksizliğini göstermez mi?
Kızacağımıza, gördüğümüz olumsuzluğu düzeltme yoluna gitmeliyiz. İşte, kızgınlığımız, içinde bulunduğumuz yanlışları yeterince düzeltme gayretinde bulunmadığımızdandır. Veya yanlışları yanlış taktiklerle düzeltmeye çalışmamızdandır. Gayretimizin neticesi olarak olumsuzluklar hâlen değişmemişse ve bu sebeple kızgınlığımız hâlen artarak devam ediyorsa, bu hâlimizle Yaratıcının işine karışmış olmuyor muyuz? İnsan vazifesini aşmamalı. Vazifesini yaptıktan sonra, elinden gelen her türlü çabayı gösterdikten sonra, meydana gelen olayın olumlu veya olumsuz olması Allah’ın dilemesidir. Neticeden memnun olmamak, Allah’a isyan sayılmaz mı?
Eğer inanıyorsak, yanlışlara elimizle, elimizle yapamıyorsak dilimizle, öyle de olmuyorsa kalben dileyerek tepki vermemizi buyurmuyor mu Efendimiz (asm)?
Öyleyse başkasına kızmaya hakkımız yok. Biz önce kendimize kızmalıyız. Kızalım ki yanlışlarımızı en aza indirebilelim… Az yanlışla, kaliteli iş yapabilelim. İşimiz ne olursa olsun orada bizim ahlâkımız okunur. Değerimiz görünür. İşimiz bizi anlatır. Bizi ele verir. Yani lâfa bakılmaz, aynası iştir kişinin.
03.02.2009
E-Posta:
|