Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ‘Kasımpaşalılığını’ Davos’ta da gösterdi ve İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres’e milyonların gözü önünde kükredi.
Başbakan’ın Davos’ta düzenlenen Gazze Paneli’nde BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa ve onlarca seçkin izleyici önünde önce oturum yöneticisi kurt gazeteci David Ignatius’a sonra da, daha çok yakın zamanda Gazze’de yüzlerce masum sivilin ölümünden sorumlu olan İsrail’in en yüksek noktadan temsilcisi ‘kurt diplomat’ Devlet Başkanı Şimon Peres’e ağzının payını vermesi Türkiye’de ve İslâm dünyasında sevinçle karşılandı ve Başbakan’a yerel seçimler öncesi ciddî bir artı puan sağladı.
Başbakan’ın sinirine hakim olamayan, ağzını tutamayan ve çabuk köpüren bir tarafı olduğu hepimizin malûmu. Bunu artık dünya kamuoyu da öğrenmiş oldu. Zira Başbakan da Davos’ta terk ettiği panelin ardından düzenlediği basın toplantısında “yumuşak başlıyım fakat uysal koyun değilim” diyerek bu mesajı herkese vermiş oldu.
Aslında Başbakan’ı normal diplomatik ortamlarda “skandal” olan ve kriz sebebi sayılabilecek böylesi bir tepki vermeye tahrik eden bizzat Şimon Peres’in tavırları, söylemleri ve David Ignatius’un moderasyon zaafları oldu. Erdoğan, son bir aydır Gazze işgali sırasında sert söylemini her defasında sürdürmüş ve İsrail’e karşı dünya kamuoyunda en açık tepkileri veren başbakan olarak agresif bir grafik sergilemekteydi.
Davos’taki panelde bütün konuşmacıların İsrail’e yüklenmesi üzerine söylemini sertleştiren Şimon Peres tutup aralarında kadın ve çocukların da olduğu yüzlerce insanı öldürmelerini sert ve yüksek sesle savununca ve bunu alışık olunmadık bir şekilde direkt Başbakan’a dönerek, parmağını uzatarak yapınca Başbakan’a da cevap hakkı doğdu. Zaten Peres’e kıyasla kendisine yarı yarıya konuşma hakkı verilen Erdoğan, söz istedi ve zorla da olsa sözü devraldı. Peres’e ‘çok sert’ sayılabilecek şeyler söyledi. Gerçi bunlar zaten katil olan birine söylenmiş ‘sen katilsin’ kabilinden sözlerdi ve Peres bunların fazlasını da hak ediyordu. Ancak oturumu yöneten Ignatius’un bizzat Başbakan’a dokunarak ve sözünü keserek müdahale etmesi bardağı taşıran son damla oldu ve Başbakan da haklı olarak oturumu terk etti.
Şimdi kimileri Başbakan’ı diplomatik üslûbu dikkate almadan konuşmakla suçluyor ama evvelen ve bizzat diplomatik üslûbu terk eden katil devletin başkanı Şimon Peres’ti. Bu açıdan Başbakan Türkiye’nin cevap hakkını kullanmış ve milyonlarca insanın gönlünden geçenleri Peres’e söylemiştir.
Buraya kadar her şey biraz aşırı da olsa, olması gerektiği gibiydi. Ancak bizler Başbakan’ı çok iyi tanıyoruz. Gerek iç siyasette gerekse dış politikada daha önceleri de defalarca efelik yapmış ancak sonraki tavırları genelde ‘çark etmek’ kabilinden olmuştur. Lâkin İstanbul’a dönüşünde binlerce kişinin kendisini havaalanında karşılaması üzerine “Dik durduk ve dik durmaya da devam edeceğiz” demiştir Başbakan. Şimdi mühim olan bu duruşunu devam ettirmesi ve İsrail’e karşı somut yaptırımları yapabilecek cesareti de göstermesidir. Ancak bundan daha önemlisi Başbakan’ın, Türkiye’nin Filistin sorunu konusunda masadaki yerini muhafaza etmesi gerekmektedir. Bu çıkışıyla Hamas’ı savunmadığını, Filistin’i savunduğunu, insanlık adına endişe ettiğini ve hâlâ çözümden yana olduğunu göstermesi gerekmektedir. Bundan sonra Başbakan’ın Orta Doğu sorunları konusunda aktif politikası devam edecekse, Türkiye’nin yapıcı denge rolünü bir tarafa atması mümkün değildir. Türkiye bu meselede ne İran ve Suriye gibilerinin durumuna, ne de sessiz Arap ülkelerinin durumuna düşecek bir ağırlıkta ve pozisyondadır. Türkiye, Filistin sorununu sahiplenen ve çözüm odaklı yaklaşan bir ülke olarak ağırlığını muhafaza ederek, insanlık ve İslâmiyet namına olaya yaklaşmalı ve üzerine gitmelidir.
Aksi halde podyumda kükreyen, minderde altta kalan duruma düşer ki, bu da Türkiye’nin dünya nezdindeki itibarında onulmayacak yaralara sebep olabilir. Dileriz Başbakan fevri çıkışlarda bulunurken işin bu taraflarını da düşünecek feraset ve ileri görüşlülüğe sahiptir. Yoksa bugün “Benim için Davos bitmiştir” dediği gibi yarın “Benim için IMF bitmiştir, benim için AB bitmiştir, benim için BM de bitmiştir” derse bu sefer “Benim için politika da bitmiştir” demek zorunda kalır. Bizden söylemesi...
31.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|