Gazze’de yaşanan dramı tam anlamıyla kavrayabildiğimi söylemek hayli zor. “İsrail saldırdı, bazı binaları yıktı... Bu arada ‘binbeşyüz’e yakın kişi katledildi. Beş bin civarında da yaralı var...” şeklinde düşünüyorsak hadiseyi kavrayamadığımız anlaşılır.
Belki ifade edilen rakamlar bu şekilde özetlenebilir, ama “Şu anda ‘savaş’ sona ermiştir” diyebilir miyiz? Büyük ölçüde İsrail denetimindeki ‘medya’dan dünyaya ulaşan bilgilere bakılırsa Gazze’de savaş sona ermiş değil. Belki bir ay önceki gibi her gün bombalar, füzeler Gazze’ye gönderilmiyor; ama en temel insanî ihtiyaçlar da karşılanamıyor.
Hâl-i hazırda Gazze, ‘büyük, açık bir cezaevi’ konumunda. Çünkü dört bir yandan İsrail tarafından ‘muhasara’ altına alınmış durumda. Sınırlar yine kapalı... Başta Türkiye olmak üzere dünyanın her tarafından Gazze’ye yardımlar sürüyor, ama bu yardımların ulaşması bile mesele. Hatırlanacağı üzere geçen günlerde Türkiye’den giden bir yardım heyeti, Mısır tarafından Gazze’ye sokulmamıştı. Başka ülkelerden gelen yardımlara müsaade edildiği halde, özellikle Türkiye’den giden yardımlar engellenmeye çalışılıyor. Bunda her halde Türkiye’nin Osmanlı’dan miras aldığı ‘sahibiyet’ duygusunun tesiri vardır. Gerek İsrail ve gerek başka bazı ülkeler, Türkiye’nin bölge ile yakından temasını istemiyor.
Belki farklı bir tavır beklemek ‘hata’dır, ama Davos Toplantılarında da görüldü ki İsrail bütün dünyanın rağmına “yüzde 100 yanlış”ta ısrar ediyor. Neredeyse bütün dünya İsrail’in ‘yanlış’ yaptığını ve hatta ‘savaş suçu’ işlediğini ifade ediyor, ama İsrail bütün bu suçlamaları duymazdan geliyor. Üstelik, her zamanki tavrıyla “Hem dövüyor, hem de ‘Eyvah, biri beni tokatlıyor’” tavrını sergiliyor.
Dünya ülkeleri, İsrail’in anlattığı dilden konuşmaya ve onu ‘yüzde 100 yanlış’ olan bu tavrından vazgeçirmeye mecburdur. Aksi halde yaptıkları yanında ‘kâr’ kalmış olur ki bu yolla ne Ortadoğu’ya, ne de dünyaya barış ve sükûnet gelir.
Kullanılması ‘savaş suçu’ sayılan “fosfor bombaları”nı İsrail Gazzelilerin üzerine atmadı mı? Ki, İsrail yöneticileri bunu inkâr etmiyor, aksine “Ben ne istersem onu yaparım” tavrını sürdürüyor. Peki, yarın bir gün başka bir ülke de bu bombaları siviller üzerinde ‘deneme’ye kalksa dünya ülkeleri nasıl karşı çıkacak? Çıksa, inandırıcı olabilecek mi?
ABD’nin yeni Başkanı Barack Obama, İslâm ülkeleri nezdinde ülkesinin itibarını kazanmak istiyorsa ilk fırsatta ‘haşarı çocuğu’ İsrail’in kulağını çekmeli. İsrail’in yanlışta ısrar etmesi, bir yönüyle de Amerika’nın hanesine yazılıyor. Amerika bu yanlışlara ‘dur’ demediği sürece, İsrail’in hatalarını savunmaya devam ettiği müddetçe İslâm ülkeleri nezdindeki itibarını düzeltemez.
Birileri Obama’ya bu gerçeği anlatmalı ki; dünyanın Amerika’ya kızgınlığının bir sebebi Bush yönetiminin hataları ise, ikinci sebebi de İsrail’in yaptıklarıdır. İsrail, ABD eliyle ‘sınırları içine’ çekilebilirse bundan en fazla menfaat sağlayacak olan ülkelerden biri de Amerika olur.
Hiç kimsenin yaptığı yanına kâr kalmaz ve kalmamalı. Hele hele İsrail’in...
31.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|