Sigara alışkanlığı için “bütün kötülüklerin başı” denildiğini hatırlarsınız. Çünkü sigara ‘zararsız’ görülür, ama hem insan sağlığını hem de cebini yakıp ‘kül’ eder, içeni eritir ve bitirir. “Kötülüklerin başı” olması biraz da başlangıçta ‘zararsız’ görülmesinden kaynaklanır. “Bu kadar ‘küçük’ bir zarardan ne çıkar?” diyen insanlar sigara tiryakisi olduktan sonra bu kötü alışkanlıktan kurtulamaz ve bazıları da maalesef alkollü içkilere kadar işi ileri götürür.
Sosyal hayatı zehirleyen ‘alışkanlık’ların başında da ihtilâlci anlayış gelir. Bu anlayışa göre, demokrasiyi hazmedemeyenler her fırsatta yönetime el koymayı kendileri için ‘doğuştan hak’ olarak görürler. Bunun için de siyasetçiyi ve siyaseti kötülerler, tam ülke ‘uçurumdan yuvarlanmak üzereyken’ ihtilâl yaparlar ve ülkeyi ‘uçurum’a düşmekten kurtarırlar! 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 ihtilâllerinde olduğu gibi.
Tabiî ki ihtilâllerin zararlarını saymaya gerek görmüyoruz. Bunca ‘başarılı’ ihtilâl ve ihtilâl denemelerinden sonra hâlâ “Bizi ancak ihtilâller, darbeler, askerî yönetimler kurtarır” diyen ‘insan’lar varsa, onları tarihe ve ‘vicdan’lara havale ederiz.
Devam eden Ergenekon soruşturması çerçevesinde ihtilâller yeniden gündeme taşındı. Buna mecburuz, çünkü Ergenekon yapılanmalarını ihtilâlci anlayıştan ayrı düşünmek mümkün değil. Acaba Ergenekon konusunda kamuoyuyla paylaşılan bilgiler, gerçeklerin ne kadarlık bir kısmını oluşturuyor? Hemen her gün ortaya çıkan yeni bilgi ve belgelerle anlaşılıyor ki millet aleyhine büyük bir tuzak kurulmuş. Keşke bu tuzağa, tuzağı kuranlar düşse...
DP Genel Başkanı Süleyman Soylu, konu ile ilgili olarak verdiği bir röportajda, çok önemli bir noktaya dikkat çekmiş. “Ergenekon(un) mağduru her zaman demokrat düşüncedir” diyen Soylu, iddiasını şöyle delillendirmiş: “(27 Mayıs) 1960, 12 Eylül ve 28 Şubat tipik bir Ergenekon’dur. 28 Şubat sürecinde milletvekili transferleri, tehditler, provokasyonlar, kurulan havuzlar, kimlerin para aktardığı, kimin bu paralar vasıtasıyla siyasî sistemin gücünü elde etmeye çalıştığı Ergenekon kapsamında aydınlatılmalı.” (Yeni Şafak, 2 Şubat 2009)
Buna karşın çarenin siyaset kurumunu güçlendirmek olduğuna da dikkat çeken Soylu, “Genelkurmay Başkanlığını Millî Savunma Bakanlığına bağlarsınız, bu iş çözülür, siyaset kurumu Türkiye’nin en güçlü kurumu hâline gelir” demiş.
Doğrusu, Ergenekon soruşturmasıyla ortaya çıkan ‘bilgi’ler karşısında şaşırmamak lâzım. Sadece bu hadiselerin 5-10 yılla alâkalı işler olmadığını, aksine Soylu’nun da işaret ettiği gibi bu yapılanmanın eski yıllara uzandığını görmek gerekir. Geçmiş yıllardaki yapılanmaların adı farklı olabilir ya da adı konulmamış da olabilir. Ama bütün ihtilâlci anlayışların temelinde aynı anlayış vardır.
20 ya da 30 yıl önce işlenen bazı fail-i meçhul cinayetlerin de Ergenekon yapılanmasıyla irtibatlı olduğu noktasında iddialar var. Belki de çok daha gerileri, belki de 50, hatta 100 yıl önceki karanlık ilişkileri de araştırmak gerekir. Unutmayalım; bütün ihtilâllerin, bütün provokasyonların temelinde ‘Ergenekoncu anlayış’ vardır.
03.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|