İhtilâf, ehl-i dalâletin ehl-i hakka galebesini kolaylaştırır
Beşinci Sebeb: Ehl-i hidayetin ihtilâfı ve adem-i ittifakı zaaflarından olmadığı gibi, ehl-i dalâletin kuvvetli ittifakı da kuvvetlerinden değildir. Belki ehl-i hidayetin ittifaksızlığı, iman-ı kâmilden gelen nokta-i istinad ve nokta-i istinaddan neş’et eden kuvvetten ileri geldiği gibi; ehl-i gaflet ve ehl-i dalâletin ittifakları, kalben nokta-i istinad bulmadıkları itibarıyla zaaf ve aczlerinden ileri gelmiştir. Çünkü zayıflar ittifaka muhtaç oldukları için kuvvetli ittifak ederler. Kavîler, ihtiyacı tam hissetmediklerinden, ittifakları zayıftır. Arslanlar, tilkiler gibi ittifaka muhtaç olmadıkları için ferdî yaşıyorlar. Yabanî keçiler, kurtlardan muhafaza için, bir sürü teşkil ederler.
Demek zayıfların cemiyeti ve şahs-ı mânevîsi kavî olduğu gibi(HAŞİYE) kavîlerin cemiyeti ve şahs-ı mânevîsi ise zayıftır. Bu sırra bir işaret-i lâtife ve zarif bir nükte-i Kur’âniyedir ki, ferman etmiş: “Ve kâle nisvetün fi’l-medîneti” (Şehirdeki kadınlar dedi ki: / Yusuf Sûresi: 12:12.) Müenneslerin cemaatine, iki katlı müennes olduğu halde, müzekker fiili olan “Kâle” (Dedi) buyurması; hem “Kâleti’l-a’râbü” (Bedevîler dedi ki: / Hucurât Sûresi: 49:14.) buyurmakla, müzekkerlerin cemaatine, müennes fiili olan “Kâlet” (Dedi) tâbiriyle, lâtifâne işaret ediyor ki, zayıf ve halîm ve yumuşak kadınların cemiyeti kuvvetleşir, sertlik ve şiddet kesb edip bir nevî reculiyet kazanır. Müzekker fiilini iktiza ettiğinden, “Ve kâle nisvetün” tâbiriyle, gayet güzel düşmüş. Erkekler ise, hususan bedevî a’râb olsa, kuvvetlerine güvendikleri için, cemiyetleri zayıf olup hem ihtiyatkârlık, hem yumuşaklık vaziyetini aldığından, bir nevî kadınlık hâsiyeti takındıkları için, müennes fiilini iktiza ettiğinden, “Kaleti’l-a’râbü” müennes fiiliyle tâbiri tam yerindedir.
Evet, ehl-i hak, gayet kuvvetli bir nokta-i istinad olan iman-ı billâhtan gelen tevekkül ve teslimle, başkalara arz-ı ihtiyaç edip muavenet ve yardımlarını istemez. İstese de gayet fedakârâne yapışmaz. Ehl-i dünya, dünya işlerinde hakikî nokta-i istinadlarından gaflet ettiklerinden, zaaf ve acze düşüp, şiddetli bir surette yardımcılara ihtiyacını hisseder; samimâne, belki fedakârâne ittifak ederler.
İşte, ehl-i hak, ittifaktaki hak kuvvetini düşünmediklerinden ve aramadıklarından, haksız ve muzır bir netice olan ihtilâfa düşerler. Haksız ehl-i dalâlet ise, ittifaktaki kuvveti, aczleri vasıtasıyla hissettiklerinden, gayet mühim bir vesile-i makasıd olan ittifakı elde etmişler.
İşte, ehl-i hakkın bu haksız ihtilâf marazının merhemi ve ilâcı, “İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz elden gider” (Enfâl Sûresi: 8:46.) âyetindeki şiddetli nehy-i İlâhî, “Birbirinizle iyilik ve takvâda yardımlaşın” (Mâide Sûresi: 5:2.) âyetinde, hayat-ı içtimâiyece gayet hikmetli emr-i İlâhîyi düstur-u hareket etmek; ve ihtilâfın İslâmiyete ne derece zararlı olduğunu ve ehl-i dalâletin ehl-i hakka galebesini ne derece teshil ettiğini düşünüp, kemâl-ı zaaf ve acz ile, o ehl-i hakkın kafilesine fedakârâne, samimâne iltihak etmektir, şahsiyetini unutmakla riyâ ve tasannudan kurtulup ihlâsı elde etmektir.
HAŞİYE: Avrupa komiteleri içinde en şiddetlisi ve en tesirlisi ve bir cihette en kuvvetlisi, cins-i lâtif ve zayıf ve nazik olan kadınların Amerika’daki Hukuk ve Hürriyet-i Nisvan Komitesi olduğu, hem milletler içinde az ve zayıf olan Ermenilerin komitesi, gösterdikleri kuvvetli fedakârâne vaziyetle bu müddeâmızı teyid ediyor.
Lem’alar, 20. Lem’a, (yeni tanzim, s. 379)
|