"Gerçekten" haber verir 09 Şubat 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Röportaj

H. HÜSEYİN KEMAL

RESMî İDEOLOJİ SORGULANMALI

Radikal gazetesi Dış Haberler Şefi Ceyda Karan, “Resmî ideolojiye takılıp kalarak dünyayı ve de Türkiye’yi açıklayamayan bir ülke haline geldik. Bunun sorgulanmasının çok doğal olduğunu düşünüyorum. Türkiye’yi resmî ideolojinin uzun süredir tıkadığını düşünüyorum” dedi. Karan, bu sebeple son dönemde resmî ideolojiden çıkma çabasının yoğunlaştığını söyledi.

BİZİM KİMLİK PROBLEMİMİZ VAR

Dış politikada resmî ideolojiyi şekillendiren odakların çizdiği çizgilerin dışına çıkan örneklerin arttığını belirten Karan'a göre: “Batılı olmak, medenî olmak düşüncesinde bir haklılık var. Ancak bu tanım bizi tam olarak anlatmıyor. Bizim kimlik problemimiz var. Bu problemi çözdüğümüzde herşeyi daha iyi değerlendireceğiz.”

Resmî ideoloji dış siyaseti tıkıyor

Başbakan’ın Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e yönelik İsrail devletinin çocukları katlettiği yönündeki çıkışı tartışılmaya devam ediyor. Biz de bu tartışmaya sebep olan Filistin meselesini, Türkiye’nin Ortadoğu politikasını, Amerika’nın yeni politikasında Türkiye’nin yerini Radikal Gazetesi Dış Haberler Şefi Ceyda Karan’la konuştuk. Başbakan’ın Davos’taki çıkışını ilkesel olarak doğru bulan Karan, “Türkiye’nin resmî ideoloji dışında uyguladığı çoklu dış politikayı anlamaya çalışmamız lâzım” diyor.

Dış haberleri takip eden bir gazeteci

olarak Başbakan’ın Davos’taki çıkışını

nasıl yorumladınız?

ürk hükümetinin Davos’ta aldığı tavrı küçümsememek gerekiyor. Başbakan bu çıkışıyla toplumun hassasiyetlerini dile getirecek bir kanal açtı. Erdoğan İsrail’le ilişkilere özen gösteren bir devlet adamı oldu hatta Amerika’da Yahudi örgütlerinden aldığı ödülleri düşünürsek bazıları kendisini ‘siyonistlerin maşası’ olmakla suçladı. Olaya herkes farklı bakıyor.

Sizin bakış açınız ne?

Bana kendi içinde tutarlı geldi. Bu Davos’ta ortaya çıkmış bir durum değil. Hamas’ın seçimleri kazanması ve siyasete çekilmesi döneminde Halid Meş'al’in Türkiye’yi ziyaret etmesi de bir anlam ifade ediyor. O dönemin politikalarına dönüp bakmak gerekiyor. Bush yönetiminin Ortadoğu’ya yönelik kullandığı Demokrasi retoriği, istemeselerde Hamas’ın güçlenmesine FKÖ’nün etkisiz kılınmasına neden oldu. Direnişi temsil eden bir mekanizmanın olması gerekiyordu bu da Hamas oldu. Erdoğan Amerika’nın tanımladığı ılımlı İslâm modelini kabul etmediğini söylese de alttan alta bunu sahiplendi.

Erdoğan, Amerika’ya eklemlenmiş bir

politika mı izliyor?

‘Amerika bir oyun kurguluyor Tayyip Erdoğan kurgulanan oyunu oynuyor’ deniyor. Bence bu durumu yeterince açıklamıyor. Hiçbir zaman oyun sizin kurguladığınız gibi oynanmaz. Nitekim oynanmadı da. Amerika oyunu kurgular, ama istediği gibi gitmez. ABD’nin kurguladığı oyunu oynuyor denen liderler ABD’nin hiç hoşuna gitmeyecek şeyler yapabilirler.

Davos krizi böyle bir şey miydi?

Bence öyle birşey. İsrail, Şimon Peres’in özrüyle birlikte Türkiye’nin kendilerine lâzım olduğunu, İran’a karşı alternatif olduğunu söyleyerek yatıştırma politikasına yöneldi. Duygusal tepkiden reel politiğe yöneldiler. Hakeza Amerika da Türkiye’ye yönelik sert bir açıklama yapmadı.

Bir ülkenin cumhurbaşkanı eleştirildiği müttefik ülkenin başbakanından azar işitiyor, hatta açıkça katil olmakla suçlanıyor. Tabi moderatörün tavrının onaylanacak bir yanı yok. Üstelik konuşmacılara dönüp konuşmak yerine müttefik ülkenin başbakanı hedef alıp parmağınızı sallarsanız o da size gerekli cevabı verir. Ama ağır bir yanıt oldu...

Cevabı diplomatik olarak kabul edilmez

bulanlara ne dersiniz?

Dünya diplomasi tarihde böyle ağır vak’alar var tabi. 22 gün boyunca Gazze’de siviller hedef alındı. Başbakan’ın bu tavrı beni memnun eder ya da etmez, ancak Erdoğan vicdanın sesi oldu. Tabiî ki İsrail’in arabulucu olarak kabul ettiği biri olarak Erdoğan’ın bu kadar açıklıkla bunu söylemesi çok ağır gelmiş olabilir. İsrail bu lâfları yuttu...

Hakkaten yuttu mu?

İsrail kamuoyunda bunun acısı nereden çıkar diye mırıldananlar oluyor. Bekleyip göreceğiz. Bu tartışmalar aynı zamanda gücünüzün, etki alanınızın nereye kadar yettiğiyle de alâkalı. Devletler arasında böyle şeyler yaşanmıştır. Amerika’yla Rusya çoğu zaman karşı karşıya gelmiştir.

1960 yılında New York’ta gerçekleşen Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Sovyet Rusya’yı temsil eden Nikita Khurushchev ayakkabısını çıkarıp kürsüyü vurmuştur. Bu tür olayların tamiri mümkündür.

Obama’nın Ortadoğu özel temsilcisi Mitchell’in Türkiye’ye uğramadan bölge ülkelerini ziyaret etmesini nasıl yorumlamak gerekir?

Baştan itibaren Amerikan yönetimi Mitchell’in Ortadoğu ziyaretinde Türkiye’nin bulunduğunu açıklamamıştı. Ortadoğu ziyaretinde Türkiye’nin ismi zikredilmemişti. Ama bizim dışişleri Mitchell’in Türkiye’yi ziyaret edeceğini açıkladı. Bu Amerika tarafından doğrulanmadı. Amerika Mitchell’in ziyaretinin teknik olarak ikinci turda gerçekleşeceğini açıkladı.

Sizce burda da bir çarpıtma mı var?

Bilemiyorum, doğruluk payı da olabilir. Ancak Amerikan tarafının Davos’la ilgili açıklamalarına baktığınızda büyük bir tepki göremiyorsunuz. Türkiye’nin bölgede kendileriyle müttefik olduğunu ve işbirliği yapmak istediklerini söylüyorlar.

Davos’la birlikte Türkiye’nin Ortadoğu politikalarından uzak tutulacağı fikirlerine katılıyor musunuz?

Öyle birşey olacağını zannetmiyorum. Dışişleri bakanı Hillary Clinton Senatoda yaptığı konuşmada Türkiye’yle yakın çalışma içinde olma isteğinde olduklarını söyledi. Şu an söylenen şeylerin somut dayanakları yok.

”Amerika’dan ve İsrail’den şiddetli bir tepki gelmedi” diyorsunuz. Bazı çevreler de, Davos’taki krizin planlı olduğunu İsrail ve Amerikan tarafının bunu bildiğini söylüyor. Doğru mu?

Ben o kadar komplo teorisine giremeyeceğim. Bir vatandaş olarak başbakanın daha soğukkanlı ve diplomatça değil, ama ironik bir şekilde cevap vermesini isterdim. Başbakan bunu böyle yapmadı diye bir tavrım yok. Erdoğan kendi nezdinde Türkiye’ye hakaket edildiğini düşündüğü için böyle bir tepki vermiştir. Bunun zemini olduğunu düşünüyorum ancak verilen tepki kişiliğiyle ilgilidir.

Sanki bir anda İsrail’in katliâmları değil Başbakanın tavrı tartışılır oldu. Bu konuya bu kadar odaklanmak doğru mu?

Ben katliâmların unutulduğunu düşünmüyorum. Başbakanı ciddî şekilde eleştirenler İsrail’in bölgede savaş suçu işlediğini söylemeyi ihmal etmiyor. İç siyasete girmek istemiyorum ama Gazze olayının iç siyasette kullanılmasına karşı çıkanları çok da anlamıyorum. Biz hoşlansak da hoşlanmasak da siyaset yapanlar Türkiye’de ve dünyada olanları kendi algılarıyla ve tavırlarıyla siyasetlerinde kullanırlar. Öcalan yakalandığında Ecevit de bunu kullandı. Siyasî baskı yapıldığını kabul etmek lâzım, ancak Öcalan’ı yakalayan Amerika’ydı. ‘Bunları kullanma’ demek ‘siyaset yapma’ demektir. Tabiî ki Davos’taki tavrın Türkiye’ye zarar verebileceğini söyleyenleri de dinlemek lâzım.

Türkiye’nin son dönemde bölgedeki etkisi nasıl sizce?

Bush yönetimi sonrası bölgede siyasetin yeniden şekillendiği bir dönem yaşıyoruz. Amerika bir oyun kurguladı ya da kurgulamadı, ama bölgede taşlar yerinden oynuyor. Ortaya çıkan aktörlerden biri de Türkiye. Ben daha çok öne çıkacağını düşünüyorum, ancak Amerika’nın yeni yönetiminin Rusya’yla ve İran’la nasıl bir ilişki kurmayı düşündüğünü bilmek de önemli. Şunu söylemek mümkün; bölgeye dair planlar yapanların bölgesinde istikrar unsuru, demokratikleşmesini geliştiren Türkiye’yi hesaba katmadan geçemeyeceği bir gerçek. Bunu nasıl değerlendireceğimiz de kendi manevramıza bağlı.

Davos çıkışı nasıl bir manevraydı sizce? Hareket alanımızı daraltır mı?

Hiç daralttığını düşünmüyorum. Şu an görünen, Türkiye’nin manevra alanını genişleteceği yönünde. Daraltacağını söyleyenlerin iç siyaset dışında dış siyasete yönelik somut verileri olduğunu düşünmüyorum. Kendimizi abartmadan akıllı politikalar izlememiz gerekiyor. Kimi zaman Davos’taki gibi ilkesel çıkışlar yapılabilir ancak bu Türkiye devletinin dış politikasını yerinden oynatacak bir şey olduğunu düşünmüyorum.

Ahmet Hakan Davos’tan önce Erdoğan’ın yıktığı putlardan biri olarak da İsrail’i kıyasıya eleştirmesi ve Başbakan olarak kalmasını gösterdi. Katılıyor musunuz?

Bence çok doğru bir değerlendirme. Yaşadıklarımız bunun ispatı. İsrail devlet politikası olarak Türkiye’yle çalışacağını söylüyor, ancak Erdoğan’ın güvenirliliğinin sarsıldığını söylüyor. İsrail ne derse desin bu ülkenin yürütmesinin başı Erdoğan’dır. Böyle bir ayrım yapmanın duygusal tepkiden başka bir mânâsı yok.

‘Korkulan bir İsrail miti’nin olduğunu düşünüyor muydunuz?

Bu ülkede her zaman Filistin sorunuyla ilgilenenler oldu. Sağ siyasetin hassasiyet göstermediği dönemlerde sol bu sorunla yakından ilgileniyordu. 21.yy’da İslâmî motiflerin sahiplenilmesiyle konuya başka bir yaklaşım geliştirildi. Türkiye’de hükümetler bu soruna çoğu zaman kayıtsız kalmış olabilir. Bu da T.C’nin benimsediği dış politikayla ilgili. Batıya yönelip doğuyla ilgilenmemeleriyle alâkalı.

Son yıllarda doğuyla da ilgilenmenin Türkiye’yi Arap Müslümanlığına kaydırdığını söyleyenlerin sayısı arttı. Sizin bakışınız nedir?

Ben bu yoruma katılmıyor ve bunun olgularını görmüyorum. Ahmet Davutoğlu’nun danışmanlığında çok boyutlu bir dış politika izleniyor. Bu politayı anlamak ve bakmak gerekiyor. Bu proje Türkiye’yi ‘merkez ülke’ adlediyor. Buna fırsat vermek gerekiyor. Türk dış politikası bu güne kadar zorunluluk ve önceliklere göre hareket etti. Artık Türkiye’nin bölgesinde olup bitenlere yönelik dış politika izlemesi gerekiyor. Bunu AB’den kopuş anlamında söylemiyorum.

Çok boyutlu politikaya fırsat vermek ne anlama geliyor?

Anlamak... ‘Bu politika nerden çıktı?’ diyorlar. Nerden çıktığına bakalım, gerekliliklerine bakalım. Ağustos’ta Amerika’nın boğazlardan daha fazla gemi geçirme isteminden dolayı Kafkasları konuşuyorduk. Ortadoğuyla ilgilenen yoktu.

Hamas’la diyalog kurulmasını radikal bulan bir Türkiye’de ‘anlamak, fırsat tanımak’ bir lüks değil mi?

Türkiye’nin bölgesinde mütemadiyen aktif olma isteğinde ben bir yanlışlık görmüyorum. Türkiye’nin Hamas’la değil El-Fetih’le de teması var. Abbas daha yeni Türkiye’yi ziyaret etti. Bizim önceliğimiz AB diye olaya yaklaşmak bana saçma geliyor. Benim söylediğimden AB’yi ihmal anlamı da çıkmaz. Türkiye sadece Batı ülkesi değil. Birçok Avrupa ülkesinin liderinin söylediği gibi bir ayağı da Ortadoğu’da. Bundan niye gocunduğumuzu anlamıyorum.

Sizin söylediğiniz gibi devlet resmî

olarak ‘doğu’yla ilgilenmiyor.

Bu tepkiler de normal değil mi?

Bu cumhuriyet boyunca Batılı olma özlemiyle ilgili. Batılı olmak, medenî olmak düşüncesinde bir haklılık var. Ancak bu tanım bizi tam olarak anlatmıyor. Bizim kimlik problemimiz var. Bu problemi çözdüğümüzde her şeyi daha iyi değerlendireceğiz. Yeniden tanımlama sürecinin her şeyine bakmak durumundayız. Bu Arap olmak anlamına gelmiyor. AKP, Filistin’le ilgileniyor, Cumhurbaşkanı S. Arabistan’a gidiyor diye AKP tabanı kendini Vahhabi gibi mi hissetti. Bunlar bana abes geliyor.

Ahmet Hakan’ın programında konuk olan Yahudi asıllı yazar Roni Davos kriz sebebiyle Erdoğan’ı şiddetle eleştirenlere “Ben Kemalist değilim olaylara daha geniş bakıyorum” mealinde sözler sarf etti. Sizce Kemalizm Türk dış politikasında nasıl bir etki yaptı?

Kimliğimizi tanımlama sürecinde doğal olarak payı oluyor. Bu bir tercihtir kimi kendini Kemalist olarak tanımlar. Türkiye halkını böyle anlar, kimisi daha Batılıdır Türkiye’nin görüntüsünden hoşlanmaz, kimisi de durumundan memnundur. Türkiye’de herkesin başkasının kendisi gibi olması isteğinden vazgeçmesi gerekir. Böyle bir durumda uzlaşma ve demokrasi olabilir.

Ancak ideolojinin resmîleşmesi bu uzlaşmayı bozmuyor mu? Çünkü kanunen dayatılan bir durum var?

Türkiye’de resmî ideolojiden çıkma çabası yoğunlaştı. Resmî ideolojiye takılıp kalarak dünyayı ve de Türkiye’yi açıklayamayan bir ülke haline geldik. Bunun sorgulanmasının çok doğal olduğunu düşünüyorum. Türkiye’yi resmî ideolojinin uzun süredir tıkadığını düşünüyorum. Dış politikada resmî ideolojiyi şekillendiren odakların çizdiği çizgilerin dışına çıkan örneklerde var.

Türkiye’nin Batılı politikalar yanında kendi bölgesiyle de ilgilenmesi gerektiğini söylüyorsunuz. Peki Araplar, Türkiye’nin öne çıkmasından memnun mu?

Memnun olacaklarını düşünmüyorum. Bir zaman onların topraklarını yönetmiş Osmanlı’nın kurumsal mirasçısı bir ülke var karşılarında. Mısır kendini haklı olarak Arap ülkelerinin lideri sayar. Türkiye de zaten Arap dünyasının liderliğine oynamıyor. Zaten burada denklem yanlış kuruluyor. Türkiye kendi çıkarları çerçevesinden kendi inisiyatifini geliştirmeye çalışan ‘merkez ülke’ olma çabası içinde. Filistin sorunu Kudüs sorunu demek bu da Müslümanların yaşadığı ülkelerin sorunu demek. Ancak Filistin sorununa insanî bir sorun olarak yaklaşanlar da var. İnternet sitelerinde başbakanın bu tavrını alkışlayan İskandinav ülkelerinde yaşayan insanların alkışları var. Türkiye bölge sorununun çözülmesinde inisiyatif almak istiyor tıpkı Amerika’nın Kafkaslara sokulup Rusya’yla kapışmasını istemediği gibi. Burada da Türkiye öncülüğünde Kafkas Platformu oluşturuldu.

Peki Hamas’la Türkiye’nin ilişki kurmasını yerden yere vuran aydınlarımız hiç de demokrat olmayan Mısır’la ilişki kurmamızı niye eleştirmiyorlar?

Bu büyük bir çifte standart. Ulus devletler arasında ticaretten tutun, birçok ilişki var. Yapılarını beğenmeseniz bile bunlarla ilişki kurmak durumunda kalabiliyorsunuz. Hamas, ‘Müslüman Kardeşler’in bağrından kopup gelmiş bir hareket. Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in yüzlerce üyeleri eli sopalı bir rejim olan Mübarek yönetimi tarafından gözaltına alınıyor. Demokrasi açısından baktığımızda sahip çıkılması gereken Müslüman Kardeşler...

Hamas’ın tasfiye sürecine girdiğini düşünüyor musunuz?

Ben Hamas’ın tasfiye sürecine girdiğini düşünmüyorum. El Fetih İsraille uzlaştığında direniş ruhunu yitiren bir yapıya büründü. Hamas da uzlaşma sinyallerini 2006’dan beri veriyor. Hamas’ın İsrail’le uzlaştığında direniş ruhunu kaybedip kaybetmeyeceğini bilmiyoruz. Arafat’a Nobel Barış Ödülü verdiler, bitirdiler. Ancak Gazze saldırısından sonra Hamas’ın güç kazandığını söyleyebiliriz.

Arafat nasıl bitirildi?

Oslo İlkeler Deklârasyonu imzalandıktan sonra Arafat ucunda devlet gördüğü görüşmeler sürecine razı oldu. Ancak Oslo ‘güvenlik karşılığı barış’ gibi yanlış bir ilkeye oturtulmuştu. Yapılan anlaşmaların hiçbiri doğru düzgün yürümedi. Önce güvenlik, sonra barış olmaz. Önce Filistin devleti kurulur sonra güvenlik olur. Barış olmadan güvende olamazsınız. İsrail’in acılı tavizler vermesi gerekiyor. İkili devlet yapısı isteniyorsa devreye BM sokularak Batı Şeria’nın büyük bölümünden İsrail’in hemen çekilmesi gerekir. Hâlâ “İsrail’i denize dökmek gerekir” diyen gruplar çıkarsa İsrail zaten gereken karşılığı verir. “Siz devleti kurmadan direniş örgütleri bize saldırmayacak” derseniz ordan barış çıkmaz. Bir taraftan Oslo barışını imzalıyorsunuz, öbür taraftan takır takır yerleşimler kurarak yayılmacılık siyaseti izliyorsunuz. Bunlarla güvenliği sağlayamazsınız.

BM, STATÜKONUN TEZAHÜRÜ

BM, ikinci dünya savaşı sonrası oluşturulmuş statükonun tezahürü. İkinci dünya savaşından galip çıkmış ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İtalya güvenlik konseyinin daimî üyeleri. Çıkan kararların buradan onayı gerekiyor. Bush zaten Irak savaşıyla uluslar arası sistemi darma duman etti. Bakalım Obama dönemiyle bu ne kadar toparlanabilecek? BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, Amerika’nın oraya yerleştirdiği bir diplomat. BM’nin tepesinde iradeli, inisiyatif sahibi birinin olmasını istemediler. Böyle bir operasyon oluyor ateşkes bile çıkaramıyorlar. Gazze’yi ziyaret edemiyor, hatta o İsrail’deyken BM ofisi vuruluyor. Kim kaale alır böyle bir sekreteri?

H. HÜSEYİN KEMAL

09.02.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (03.02.2009) - İTİRAFÇININ SÖZLERİ YENİ DEĞİL

  (29.01.2009) - ‘Muavenet gemisi, Türkiye’ye gözdağı vermek için vuruldu’

  (27.01.2009) - CLINTON, LOBİYİ DIŞLAMIŞTI

  (19.01.2009) - YAPILANLAR “SINIR BELİRLEME”YDİ

  (12.01.2009) - Askerî anlaşmalarda hükümet dışlanamaz

  (05.01.2009) - ÖLENLERİN YARIDAN FAZLASI SİVİL HALK

  (29.12.2008) - Hepimizin yaşadığı acılar değerli

  (23.12.2008) - Ordu, dinle barışmalı

  (17.12.2008) - MAZLUMDER GENEL BAŞKANI ÖMER GERGERLİOĞLU IRAK İZLENİMLERİNİ ANLATTI

  (15.12.2008) - Toplum, CHP’yi terbiye ediyor

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır