Kitabın adı: “Sınırsız Güç”. Merak sâikiyle mütalâa ettim. Kitap, isminden de anlaşılacağı gibi özetle, hemen her insanda sınırsız güç ve kabiliyetlerin, olağanüstü güç ve duyguların bulunduğunu, eğer insan kendisindeki bu güç ve duyguları kullanmasını öğrenirse, en zor işlerin üstesinden geleceğini, her problemi kolayca çözeceğini, her başarının altına imzasını atacağını, deyim yerinde ise çevresinde adeta bir “süpermen” olarak tanınacağını anlatıyor.
Yine bu kitapta, hemen her insanda çok gizli cevherlerin bulunduğu; fakat çoğu insanın kendisinde bulunan bu kıymetli cevherleri keşfedemediği, bunun için de bir çok problemi çözmekte zorlandığı, hayatta hep başarısız olduğu, hep “Yapamam, edemem” gibi negatif düşündüğü için başarısız, beceriksiz olduğu; halbuki “Bende öyle cevherler var ki, bu sayede her işin üstesinden gelebilirim, kendime güvendikten sonra her işi yaparım. Yeter ki beynime ‘yapabilirim’ mesajını göndereyim. Bunu yaptıktan sonra en zor işler benim için kolaylaşır” psikolojisinin içine girdikten sonra gerisinin kolayca geleceği anlatılıyor.
Merak bu ya, bu meyanda tavsiye üzerine “İçindeki Devi Uyandır” kitabını da okudum. Oldukça geniş muhtevâlı bu kitapta da, özetle, ismiyle mütenasip bir şekilde, hemen her insanın içinde kocaman bir devin bulunduğu, fakat bu devin uyku halinde olduğu, bir çok insanın bunun farkına varmadığı, yani devi uyandırmayı akıl edemediği ve bunun için de beceriksiz ve başarısız olduğu; eğer bir gün iç dünyasındaki bu devi uyandırırsa adeta devleşerek her zorluğun üstesinden geleceği, bir çok başarıya imza atacağı anlatılıyor. Anlaşılacağı üzere, burada, içimizdeki “dev”den maksat, insana verilen akıl, zekâ, istidat ve kabiliyetlerdir.
Yıllar önce bu ve benzeri kitapları okuyunca, kısa bir süreliğine de olsa, bocalamaya başlamıştım. İç dünyamda bazı istifhamlar, bazı tereddütler belirmeye başlamıştı. Bu kitapların anlattıklarına bakılırsa; gerek maddî, gerekse mânevî yönden erişilemeyecek bazı mevkilerde bulunmam icap ederken, şimdi o gibi imkânlardan mahrum oluşum gösteriyor ki, bende hiçbir kabiliyet, hiçbir beceri olmadığı gibi, akıl ve zekâ seviyem de normalin çok altında olmalıydı. Çünkü şu güne kadar bende ne bir “devleşme”, ne de bir “sınırsız güç” oluşmuştu. Doğrusu o kitaplarda anlatılanları anlayarak uygulamayı da bir süre denedim ama ne içimdeki dev uyandı; ne de sınırlı olan güç, istidat ve zekâmda bir artış oldu.
Gerçi çevremde bu çeşit kitapları okuyanlarda veya bu yönde kişisel gelişim uzmanlarından ders alanlarda bazı değişikliklerin olduğu görülüyordu. Lâkin bu değişiklikler de, daha ziyade, haddini aşan, lâubâli bir davranış biçiminde tezâhür ediyordu. Bilhassa gençlerde gurur, kibir ile karışık, her yerde herkese karşı pervasız olma şeklinde kendini gösteriyordu. Bu meyanda aldıkları derslerin yönlendirmesiyle kendilerinde inanılmaz bir güç, bir kabiliyet vehmeden insanlar, “Her işi yaparım, her şeyi bilirim, bütün zorlukların üstesinden gelirim” zehâbına kapılarak, zorla ve tekellüfle icraatlara girişiyorlardı.
Evet, biz biliyoruz ki, Cenâb-ı Hak, insan-oğlunun hamurunu acz ve fakrdan yoğurmuş. O’nun havl ve inâyeti olmasa, insanın gücü ve kuvveti hiçbir şeye yetmez. Küçük bir sineğe gücü yetmediği gibi, çoğu zaman basit bir mikroba mağlûp olur. Yüce Yaratıcı tarafından bize başta akıl, zekâ olmak üzere bazı kabiliyet ve istidatların verildiği doğrudur. Velâkin bize verilen bu duygu ve lâtifelerin gücü ve muhtevası, vahye sırtını dönmüş felsefenin dediği gibi sınırsız olmayıp tam tersine sınırlı, kayıtlıdır. Öyle o kitaplarda anlatıldığı gibi olağanüstü, insanı devleştirecek kuvâ ve lâtifeler de değildir. Sonra bize birer ikram-ı İlâhî olarak verilen o duygular, sırf bu dünya hayatı için değildir. Asıl olarak uhrevî hayatı kazanmak için verilmiştir. Ayrıca o duygular ve lâtifeler, bize, gururlanıp havalara girmek için değil; tam tersine aczimizi, fakrımızı anlayıp Yüce Allah’ın havl ve kuvvetine sığınıp, kulluk vazifelerimizi yerine getirmek için verilmiştir. İşte o zaman gerçek gücümüzü de kazanmış oluruz. Zira “İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hadisâtın tazyikatından kurtulabilir.”
(Bediüzzaman)
08.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|