Meşrûtiyet (hürriyet, demokrasi) 1908’de ilân edildiği, padişah bazı yetkilerini kansız-hilesiz terk ettiği halde, neden istenilen ve beklenilen mânâda insan hak ve hürriyetlerini kemâliyle yerleştiremedik?
Oysa, insan hakları 1948 yılında değil, 610 yılında ilân edilmeye başlanmış, 632 yılında tamamlanmıştır. Yazılı olarak Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’de yer almıştır. Bu iki temel kaynak, baştan aşağı kul hakları (anne, baba, eş, çocuk, komşu, hayvan, hatta eşya hakları) ile doludur. Onları nakış nakış işler. Ve bu mânâlar, tarihî seyir içerisinde toplumdan topluma, asırdan asıra, kitaptan kitaba uğrayarak bugünkü hâlini almıştır. Ne var ki, Müslümanlar, Kur’ân ve Sünnet’ten uzaklaştıkları nisbette gerilediler, hak ve hürriyetlerden de mahrum kaldılar.
Şimdi muhasebe zamanı! Hak ve hürriyetleri hâlâ yerleştirememişsek, kendimizi sıgaya çekmeliyiz. Tembelliğimiz, nemelâzımcılığımız, çalışmamamız, kendi hakkımızı aramasını bilemediğimiz gibi—kim olursa olsun—hemcinslerimizin hakkını aramakla mükellef olduğumuzu hatırımıza dahi getirmeyişimiz…
Şundan da bîhaber yaşadık: Şeriatın hakikî mesleği, hakikî meşrû meşrûtiyettir/meşverete, ekseriyetin görüşüne dayanan1 demokrasidir. Meşrûtiyetin (demokrasinin) vasıfları sıdk (doğruluk/dürüstlük) ve imtiyazsızlıktır.2 Dayandığı nokta, haktır, akıldır, marifettir, kanundur, kamuoyudur.3
Doğruluk, dürüstlük olmadan, bilgi toplumu olmadan, hukuk karşısında eşitlik olmadan demokrasi gelir sandık! Hatta, dindar insanlar, hürriyetin şeriata ters olduğunu vehmedip ona savaş açtı! Oysa, hürriyet, imanın özelliğidir.
Bütün bunların yanında, hak ve hürriyetleri-mizi ayaklar altına alanları ellerimiz patlayıncaya kadar alkışladık! Hak ve hürriyetlerin nasıl alınacağının öğretildiği hukuk fakültelerinde diktatörlere, darbecilere “Aferin, iyi yaptın, bravo, al sana fahrî doktora, al sana cübbe!” diye taltif edildi! Bunlar da Ergenekon’u (neredeyse bütün darbelerin, zorbalıkların arkasında yatan silâhlı ve silâhsız bürokrasinin oluşturduğu derin güç) palazlandırdı…
Avrupa, dört yüz sene dahilî savaşlar ve kavgalar vererek demokrasiyi, inanç hürriyetinin teminatı olan laikliği yerleştirdi. Ne var ki, biz hak ve hürriyetlerimiz için bir şey yapmadık… Ancak, yine de demokrasiye geçişin arefesinde-yiz… Yaklaşık yüz sene önce söylenmiş şu sözleri takip edelim:
“Suâl: ‘Tarif ettiğin meşrûtiyetin ne miktarı bize gelmiş ve niçin bütün gelmiyor?’
“Cevap: Ancak on kısımdan bir kısmı size gelebilmiş. Zîrâ sizin şu vahşetengiz, cehâletperver husûmetefzâ olan sarp dağ ve derelerinizdeki vahşet ayılarından, cehâlet ejderhasından, husûmet kurtlarından bîçare meşrûtiyet korkar, kolaylıkla gelmeye cesâret edemez. Eğer siz tenbel kalıp da onun yolunu yapmazsanız, tenbellik etseniz, yüz sene sonra tamamen cemâlini göreceksiniz. Zîrâ sizinle İstanbul arasındaki mesâfe bir aylıktır; fakat sizinle ehl-i meşrûtiyet arasındaki mesâfe bin aydan fazladır. Zîrâ eski zamanın adamlarına benzersiniz. O nâzik meşrûtiyet, İstanbul havâlisindeki yılanlardan kurtulsa, şu uzun mesâfeden geçmekle, cehâlet gibi müthiş bataklığı, fakr gibi mütevahhiş kıraçları, husûmet gibi gâyet keyşer dağları katetmekle beraber, eşkiyaya rast gelecektir.
“Ezcümle, bâzı cezâ-i sezâsını hazmetmeyen, bir kısım da başkasının etini yemekten dişi çıkarılan ve bâzı bir meşhur bektâşi gibi mânâ verenler, yol üzerine çıkıp, gasp ve gâret ediyorlar. Daha onların öte tarafında da bir kısım gevezeler vardır; bâzı bahane ile, parça parça etmek istiyorlar.”4
Bunlara karşı tepki vermemiz; demokrasinin yolunu yapmamız gerekirken, demokrasi için çalışanları yerdik, darbecileri alkışladık! Yukarıdaki ifadelerin sahibi Bediüzzaman’ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki aşiretlere meşrûtiyeti, hürriyeti şeriat nâmına kabul etmeleri gerektiğini anlattığı tarih; 1910’un baharıdır. Demokrasinin yolunu yapmadığımıza, tembel kaldığımıza, hatta ona karşı cephe aldığımıza göre, “tamamıyle cemâlini” 2010’un sonunda, 2011’in başlarında görmeyi ümit edi-yoruz İnşallah.
Dipnotlar:
1- Divân-ı Harbî Örfî, s. 22.; 2- Age, s. 30.; 3- Age, s. 33.; 4- Münâzarât, s. 29.
08.02.2009
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|