Bir adam Allah’ın Resûlü’ne (asm) gelerek:
“Ey Allah’ın Rasûlü! Ben Ramazan ayından başka oruç tutmam, beş vakitten başka namaz kılmam. Zekât verecek ve hacca gidecek kadar da malım yoktur. Bu durumda öldüğüm zaman yerim neresi olacaktır?” diye sordu. Allah Rasûlü,
“Cennet,” buyurdu. Adam:
“Sizinle beraber mi?” dedi. Allah’ın Rasûlü tebessüm etti ve:
“Evet, eğer kalbini kin ve hasetten, dilini gıybet ve yalandan, gözünü Allah’ın bakmayı haram kıldığı şeylerden ve onlarla bir Müslümana eziyet etmekten muhafaza edersen benimle beraber cennete girersin,” (Zebidi; Bursevî) buyurdu.
***
Enes’den (r.a.) nakledilen uzun bir haber şöyledir: Bedevi bir adam:
“Ey Allah’ın Rasûlü, mahlûkatın hesabını kim görecektir?” diye sordu. Allah’ın Rasûlü:
“Allahu Teâlâ görecektir,” buyurdu. Bedevi:
“Bizzat kendisi mi görecek?” diye sordu. Allah Rasûlü:
“Evet,” dedi.
Bunun üzerine adam tebessüm etti. Allah Rasûlü (asm):
“Niye güldün?” dedi. Bedevi:
“Kerim (cömert) olan zat, gücü yettiğinde affeder; hesaba çektiğinde müsamaha gösterir,” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (asm):
“Bedevi doğru söyledi. Dikkat ediniz Allah’tan daha çok kerem, cömertlik ve iyilik sahibi yoktur. O cömertlerin en cömerdidir,” buyurdu ve şunu ekledi: “Bedevi fakih oldu (meseleyi kavradı).” (Zebidi)
***
Hz. Yakup (as) ile ilgili haberlerde nakledildiğine göre, Yüce Allah ona şöyle vahyetmiştir: “Seni, oğlun Yusuf’tan niçin ayırdığımı biliyor musun?” Hz. Yakup: “Hayır” dedi. Allahu Teâlâ: “Senin, Yusuf’un kardeşlerine: ‘Korkarım ki ondan gafil olduğunuz bir sırada onu kurt yer,’ sözünüzden dolayı aranızı ayırdım. Sen neden kurttan korktun da benim onu koruyacağımı ümit etmedin? Niçin kardeşlerinin gafletine baktın da benim onu himaye edeceğimi düşünmedin? Benim sana olan ezeldeki inayetim sebebiyle ben kendimi senin için merhamet edenlerin en merhametlisi yaptım. Öyleyse bana güven ve ümidini bana bağla. Eğer böyle olmasaydı, sana karşı kendimi cimrilerin en cimrisi yapardım.”
Ümit (reca) nedir?
Bir şeyde aşırı derece istekli ve ümitli olmaktır. Bunun karşısında olan havf (İlâhî korku) ise, bir şeyden son derece çekinmektir. Sözü pek yüce olan Allah, âyetinde şöyle buyurmuştur: “Onlar, korkarak ve (rahmetini) umarak Rablerine duâ ederler.” (Secde, 16)
Bir başka âyette şöyle buyuruyor: “Onlar ahiretten çekinir ve Rabbinin rahmetini umarlar.” (Zümer, 9) Ahiretten çekinmek ve Rabbinin rahmetini ummak, mü’minlerin sıfatlarından bir sıfattır. Ve o, imanın temel ahlâklarından birisidir. Çünkü iman ancak recâ (Allah’ın rahmetine güvenmekle) gerçek olur. Aynı şekilde iman havf (İlâhî korku) ile gerçekleşir. Buna göre, ümit, uçan bir kuşun kanadına benzer. Nasıl bir kuş ancak iki kanadıyla uçabilirse, Allah’tan korkan fakat O’nun rahmetine güvenmeyen kimse iman etmiş olamaz. Recâ (ümit), aynı zamanda Allah hakkında hüsn-ü zan besleme ve O'ndan güzel şeyler beklemektir. Bunun için Allah Rasûlü (asm) şöyle buyurmuştur:
“Sizden birisi ancak Allah’a karşı güzel zan sahibi olarak ölsün.” (Müslim; Ebu Davud)
***
Allah’ın Rasûlü (asm) ölmek üzere olan bir adamın yanına girdi ve ona:
“Kendini nasıl buluyorsun?” diye sordu. Adam:
“Kendimi günahlarından korkar ve Rabbimin rahmetini ümit eder bir vaziyette buluyorum,” dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü (asm):
“Bu durumda bu iki hasleti (korku ve ümidi) kalbinde bulunduran herkese Allah ümit ettiğini verir ve korktuğu şeyden onu emin kılar,” buyurdu. (Tirmizî)
Bunun için Hz. Ali (r.a.), İlâhî korkunun kendisini deli gibi ettiği ve ümitsizliğe sevk ettiği birisine: “Senin, Allah’ın rahmetinden ümidini kesmen, işlediğin günahtan daha büyük bir suçtur,” demiştir.
“Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız” (Bakara, 195) âyet-i kerimesinin tefsiri hakkında şöyle denmiştir: “Nefsini tehlikeye atan kimse, büyük bir günah işler, tövbe etmez, kendisini tehlikeye atar, peşinden de: Ben helâk oldum, artık bana hiçbir şey fayda vermez” der. Âyette böyle yapmak yasaklanmıştır.
Yaşasın ümit!
İnsanın ümit hâlinin güzel olmasının belirtilerinden birisi, ümidin içinde gizli olarak İlâhî korkunun da bulunmasıdır. Çünkü insan, gönlünde bir şeye karşı ümit oluştuğunda, ona karşı kalbindeki beklentisinin ve rağbetinin büyüklüğü oranında onu elden kaçırmaktan da korkar. Bu durumda insan, bir taraftan ümit hâlini yaşarken, diğer yandan ümit ettiği şeyi kaybetme korkusundan kurtulamaz.
Rivayet edildiğine göre Lokman (a.s.) oğluna şöyle demiştir:
“İmtihanından emin olmayacak bir şekilde Allah’tan kork. Allah’a beslediğin ümidin, korkundan daha çok olsun.” Oğlu: “Babacığım bunları nasıl yapabilirim ki? Benim tek kalbim vardır,” deyince, Hz. Lokman:
“Sen mü’minin iki kalb sahibi olduğunu bilmiyor musun? Birisi ile Allah’tan korkar, diğeri ile O’na ümit bağlar,” dedi.
Yani demek istiyor ki, havf ve reca, mü’minin kalbinden çıkmaması gereken iki önemli sıfattır. Bu sebeple mü’min iki kalp (duygu) sahibi gibidir.
***
Ümit ehli olanlar, Rabbi hakkında güzel zan sahibidir ve O’nun hakkında güzel ümidini muhafaza eder. Bilir ki, kendisine emrettiği iyi işleri Yüce Allah mecburiyetten değil, kendi lütfu ile kabul eder. Yine yaptığı kötülükleri Yüce Allah’ın ihsanı ve keremi ile örttüğünü bilir. Allah bütün bunları bir zorlama ile değil, kendi lütuf ve ihsanı ile yapmaktadır. O, kulun kendisine güzel zannı sebebiyle ikram etmektedir.
Süfyan-ı Sevrî’nin de dediği gibi; kim bir günah işler, günahının Allah tarafından takdir edildiğini bilerek mağfiretini beklerse, Allah onu affeder. Çünkü Allah bir topluluğu kınayarak şöyle buyurmuştur:
“Rabbiniz hakkında beslediğiniz zan var ya, işte sizi o mahvetti.” (Fussilet, 23)
Buna benzer bir başka âyette ise Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Kötü zanda bulundunuz ve helâkı hak etmiş bir topluluk oldunuz.” (Fetih, 12) Yani helâk olmuş insanlar oldunuz. Yüce Allah’ın bu hitabından, Allah hakkında hüsn-ü zan beslemenin bir kurtuluş vesilesi olduğu anlaşılmaktadır. Bir haberde şöyle rivayet edilmiştir:
“Kim bir günah işler de bu kendisini üzerse, istiğfarda bulunmazsa bile günahı affolur.” (Taberani; Heysemi; Hakim)
“Duâ ettiğiniz zaman kabul edileceğine inanarak duâ yapın. Çünkü Allahu Teâlâ ancak yakînen inanan ve içten duâ edenin duâasını kabul eder.” (Tirmizi; Hakim; Ahmed) Çünkü Allah, kimi kendisine duâ etmeye sevk ederse, ona ibadetten bir kapı açar.
Rivayet edildiğine göre Hz. Musa (a.s.): “Ya Rabbi, en fazla kime kızarsın?” diye sorduğunda, Allahu Teâlâ:
“Hükmüme, kaderime razı olmayana ve benden hayır dilediği halde kendisine verdiğim şeyden hoşlanmayan insana,” buyurmuştur.
Bir başka habere göre Hz. Musa (a.s.): “Yâ Rabbi en fazla sevdiğin ve en çok kızdığın şey nedir?” diye sormuş, Allahu Teâlâ da:
“En fazla sevdiğim ve en çok hoşuma giden şey, hükmüme rıza göstermek; en çok kızdığım şey ise, kişinin nefsini övmesidir,” buyurmuştur.
Rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (asm): “Bana tavsiyede bulun, diyen bir adama şöyle buyurmuştur:
“Hakkında hükmettiği hiçbir konuda Allah’a itiraz etme.” (Heysemî; Zebidi)
Başka bir hadiste şu olay anlatılmıştır:
Allah Rasûlü (asm) bir gün semaya doğru baktı ve güldü. Kendisine, neden güldüğü sorulunca, şöyle buyurdu:
“Allahu Teâlâ’nın mü’min kulu hakkındaki kazasına ve kaderine bakarak hayret ediyorum. Yüce Allah’ın her hükmü mü’min için hayırlıdır. Eğer ona rahatlık ve huzur verse, mü’min ona razı olur. Bu kendisi için hayırdır. Ona sıkıntı ve darlık verse, ona da razı olur. Bu da kendisi için hayırlı olur.” (Buhari; Müslim)
***
Süleyman et-Teymî ölmek üzereyken oğluna: “Bana ümitten bahseden hadisler oku. Tâ ki Yüce Allah’a güzel zan içindeyken kavuşayım,” demiştir.
Süfyan es-Sevri, ölüm döşeğinde yatarken etrafına toplanan âlimler, kendisine Allah’ın rahmetini ve ona güvenmesini anlatıyorlardı.
Ahmed b. Hanbel de, ölüm esnasında oğluna: “Bana Allah’ın rahmetine güvendiren ve Allah’a karşı güzel düşünmeyi öven hadisleri anlat,” demiştir. Eğer ümit ve güzel zan üstün bir hâl olmasaydı, âlimler ve Allah dostları son nefeslerinde bunları istemezlerdi. İşte onlar dünyadan ayrılma ânında ve Mevlâ ile buluşma zamanında bunları istemişlerdir, tâ ki hayatları umutla noktalansın. Çünkü onlar hayatları boyunca Yüce Allah’tan güzel ölüm istemişlerdir.
Yahya b. Muaz, ümit hakkında şöyle demiştir: “Bir saatlik tevhid inancı elli senenin günahlarını siliyorsa, elli senelik tevhid inancı günahları ne yapar, bir düşünülmelidir.”
Allah buyuruyor ki: “Ben insanları yarattım ki onlar benden istifade etsinler, ben onlardan değil.” (Zebidi; bu söz Hz. İbrahim’e vahyedilmiş bir söz olarak nakledilmiştir)
Ata b. Yesar’ın Ebu Said el-Hudrî’den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Allah’ın Rasûlü (asm) şöyle buyurmuştur:
“Allah her şey için, ona galip gelecek başka bir şey yaratmıştır. Kendi rahmetini de gazabına galip kılmıştır.” (Hakim; Bezzar; Heysemî)
Bir meşhur hadiste şöyle buyurulmuştur: “Allah mahlûkatı yaratmadan önce, kendisi adına: ‘Şüphesiz rahmetim gazabımdan öne geçti,’ diye yazmıştır.” (Buharî; Müslim)
Ayrıca Muaz b. Cebel ve Enes b. Malik’ten nakledilen meşhur hadisler vardır:
“Kim, ‘Lâ ilahe illallah’ derse (ve bu inanç üzere ölürse) cennete girer.” (Nesaî; Hakim)
“Kimin son sözü ‘Lâ ilahe illallah’ olursa cehennem ateşi ona dokunmaz.” (Ebû Davud; Hakim)
“Kim şirk koşmadan Allah’ın huzuruna çıkarsa kendisine cehennem ateşi haram olur.” (İbnu Mace; Ahmed b. Hanbel)
“Kalbinde zerre ağırlığı (kadar) iman olan kimse, ateşe girmez.” (Müslim)
Yüce Allah en büyük günahları dahi affedebileceği konusunda şöyle buyuruyor: “Nihayet kendilerine açık deliller geldikten sonra, buzağıyı tanrı edindiler. Biz onu da affettik.” (Nisa, 153)
“Müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz”
Allah’ın Rasûlü (asm) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlara Rableri hakkında konuştuğunuz zaman, onları korkutacak ve nefret ettirecek şeyleri konuşmayınız.” (Heysemî)
Başka bir hadis-i şerifte:
“Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz; kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız.” (Buharî; Müslim) buyurulmuştur.
07.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|