"Gerçekten" haber verir 06 Şubat 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Ali FERŞADOĞLU

Ölüm, cennet-cehennem ve din!



Rüyasında babasının öldüğünü gören Ayşe Arman’ın aynen rüyası çıkar ve röportajında: “Açıklayamıyorum. Açıklamak da istemiyorum. Huzursuz ediyor bu mesele beni. Bu röportajı kabul etmese miydim acaba? Sadece baba soruları sorma, dengemi yeni yeni bulur gibi oldum, lütfen bozma...” der.

“Artık rüya görmekten korkuyor musunuz?”

“Evet. Eğer bir rüya musluğu varsa, benimki yanlışlıkla açıldı, kapatmak istiyorum. Bir daha rüya filan görmek istemiyorum. Durup düşünmek de istemiyorum. Ben koşmak istiyorum. Sürekli koşmak, hiç durmamak… Belki de babamı bir daha hiç göremeyeceğim gerçeğiyle yüzleşmek istemediğim için kendimi bu kadar paralıyorum.”

“İnsanın aklı bunu almıyor değil mi?”

“Almıyor. Ölüm bir eşikmiş… Ben babamı kefen içinde gördüm… Dışı oradaydı da içi nereye gitmişti? Bunları çok düşünürsen kafayı yiyorsun.

Babam, daha güvenli sularda yüzmemi hayal ederken, bense bir an evvel kapağı İstanbul’a atmak istiyordum, kendimi, erkekleri, aşkı (...) keşfetmek için can atıyordum… Zaman zaman onu utandırdığımı düşünüyorum. Oysa benimle gurur duymasını isterdim… Bana bak bu sorulara devam edersen ağlamaya başlayacağım! Daha eğlenceli şeylerden söz edemez miyiz?

“…Saçma sapan korkular başlamıştı bende, karanlıkta kalamıyordum, yalnız olamıyordum… Allah’tan geçti şimdi o korkularım. Babam gelip öteki dünyadan ‘Böğğğ!’ yapacak diye mi korkuyordum nedir. Sonra ‘Yeteri kadar inançlı mıyım değil miyim’ meselesine taktım…” (Taraf, 02.02.2009)

Arman gibi, hepimizin iki çıkış yolu var:

Ya rüya, kâbus görmeyi keseceğiz, ya rüyalarından korkmayı!..

Ya aklımızı başımızdan atacağız, ya imanla başımıza alacağız.

Ya kendimizi öldüreceğiz, ya ölümü öldüreceğiz!

Ya dünyayı boşayacağız, yoksa dünya “Haydi dışarı!” deyip bizi boşayacak!

Ye mezar kapısını kapatacağız veya sonsuzluğa açılan bir kapıya çevireceğiz!

Ya başkalarından ziyade kendimizi arayıp bulacağız veya ister istemez bu fani, perişan dünyada rüyalarımız, kâbuslarımız ile korkunç olaylar içinde kaybolup gideceğiz!

Ya sevdiğimiz ve ciddî alâkadar olduğumuz milyonlar sevgili insanlar, o mazi mezaristanında, nazarımızda çürüyüp mahvolacak; veya birden hakikat-i iman, Hakîm-i Lokman gibi, o büyük idamhâne tevehhüm edilen mezaristana kalb penceresinden bir ışık verecek, onunla baştan başa bütün ölüler dirilecek. Ve “Biz ölmemişiz ve ölmeyeceğiz, yine sizinle görüşeceğiz” lisan-ı hâl ile dediklerini duyup, hadsiz sevinçler ve ferahları iman bu dünyada dahi verecek… Bu ispat eder ki, iman hakikatı öyle bir çekirdektir ki, eğer tecessüm etse, bir cennet-i hususiye ondan çıkar, o çekirdeğin şecere-i tûbâsı olur…

Ya dönüp şöyle diyeceğiz: “Hiç olmazsa hayvan gibi hayatımızı keyif ve lezzetle geçirmek için sefahet ve eğlencelerle bu ince şeyleri düşünmeyerek yaşayacağız.” veya şu hakikati dinleyeceğiz:

“Hayvan gibi olamazsın. Çünkü, hayvanın mazi ve müstakbeli yok. Ne geçmişten elemler ve teessüfler alır ve ne de gelecekten endişeler ve korkular gelir. Lezzetini tam alır. Rahatla yaşar, yatar, Hâlıkına şükreder. Hattâ kesilmek için yatırılan bir hayvan, birşey hissetmez. Yalnız bıçak kestiği vakit hissetmek ister; fakat, o his dahi gider, o elemden de kurtulur. Demek en büyük bir rahmet, bir şefkat-i İlâhiye, gaybı bildirmemektedir ve başa gelen şeyleri setretmektedir. Hususan mâsum hayvanlar hakkında daha mükemmeldir. Fakat, ey insan, senin mazi ve müstakbelin akıl cihetiyle bir derece gaybîlikten çıkmasıyla, setr-i gaybdan hayvana gelen istirahatten tamamen mahrumsun. Geçmişten çıkan teessüfler, elîm firaklar ve gelecekten gelen korkular ve endişeler, senin cüz’î lezzetini hiçe indirir. Lezzet cihetinde yüz derece hayvandan aşağı düşürür. Madem hakikat budur. Ya aklını çıkar at, hayvan ol, kurtul. Veya aklını imanla başına al, Kur’ân’ı dinle, yüz derece hayvandan ziyade ve fâni dünyada dahi sâfi lezzetleri kazan.”

(Sözler, s. 18-19)

06.02.2009

E-Posta: [email protected] [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (05.02.2009) - Sadakat kazandırır

  (04.02.2009) - Siyaset, sadakat, sıddıkıyet…

  (02.02.2009) - Azrail (as) sevilir mi?

  (01.02.2009) - ‘Vazifemiz siyaseti dine âlet ve dost yapmaktır’

  (31.01.2009) - “Aç kapıyı! İnşallah ben geldim!”

  (30.01.2009) - Cüz-i ihtiyârî: Hür irade

  (29.01.2009) - Bizi kader mi sürüklüyor Ahmet Hakan!

  (28.01.2009) - Stres, şaka ve kaçış

  (27.01.2009) - Mizahta ölçü

  (26.01.2009) - Nimetin kıymetini takdir edebilmek

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır