İsviçre’nin Davos kasabasında yapılan “kriz sonrasının dünyasının biçimlendirilmesi” ana başlıklı Dünya Ekonomik Forumu bitti ama yankıları hâlâ sürüyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Gazze Ortadoğu için bir model” başlıklı oturumda İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in yüzüne karşı “Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz” şeklindeki sözleri ile oturum yöneticisi ABD’li gazeteci David Ignatius’a süre haksızlığı yaptığı gerekçesiyle tepki gösterip toplantıyı terk etmesinin yankıları devam ederken, konu siyasetin gündem maddesi olmaya devam ediyor.
Salı günü yapılan grup konuşmalarında ağırlıklı olarak bu konu konuşuldu. Erdoğan, moderatöre yüklenmeye devam ederken, “Bir moderatör, bir başbakanın omuzuna elini atamaz, bu edepsizliktir. Diplomatik davranmamış olsaydım daha farklı bir şey yapmam gerekirdi, ama bunu yapmadım” diye sert tepki gösterirken, muhalefet partileri “kimsenin Türk başbakanını itip kakamayacağı”nı söylerken bir taraftan da Erdoğan’ı eleştiriyorlar. Milletin gösterdiği ortak tepkinin önümüzdeki dönemde siyaset ve seçim malzemesi yapılması haklı tepkiyi zayıflatacağı için bütün siyasetçilerin bundan kaçınmaları gerekir.
Hemen belirtelim. Gazze’de 22 gün boyunca yakıp yıkmadığı yer bırakmayan, Filistinli çocuk, yaşlı, kadın demeden bin 300 kişiyi öldüren 6 bin kişiyi yaralayan “katil” bir devletin başkanının yüksek ses tonuyla katliâmları savunmasına gösterilen tepki doğru ve yerinde bir tepkiydi. İsrail’in Gazze’de katliâmlara başladığı günden itibaren Türk milletinin gösterdiği haykırışın orada yansımasıydı. Erdoğan bir Türk başbakanı, yapması gereken de buydu. Bu meselenin bir boyutu.
* * *
Şimdi gelinen noktada, bundan sonra yapılması gereken bu haklı tepkinin altının doldurulması ve arkasının getirilmesidir. Bu konuşmanın etkisinin devam etmesi için İsrail’e karşı yaptırımların gündeme getirilmesi lâzım. Askerî ve ticarî anlaşmalar başta olmak üzere işbirliklerinin gözden geçirilmesi gerekiyor. Çünkü Filistin’de ateşkes pamuk ipliğine bağlı şekille devam ediyor.
Abluka altındaki Gazze hâlâ açlıkla, susuzlukla mücadele ediyor. Bombardımandan sağ kurtulmayı başaranların hayatta kalma mücadelesi zor şartlar altında sürüyor. Müslüman ülkeler başta olmak üzere birçok ülke ilâç ve gıda yardımlarını göndermesine rağmen birçok yere hâlâ bunların ulaştırılmasında sıkıntılar yaşanıyor. İsrail’in yardımların ulaşmasına engeller koyduğunu görüyoruz. Diğer yandan Gazze bölgesinin inşası için çaba gösterilmesi gerekli.
İsrail hâlâ orantısız güç kullanacağı tehditlerini savuruyor. Gazze’den çıktılar ama hâlâ sınırda ağır silâhlarını bekletiyor. Filistin tarafından en ufak bir tepki geldiğinde hemen karşılığını veriyor.
Diğer yandan İsrail’de dört gün sonra seçimler yapılacak. Başbakanlık için yarışan Tizibi Livni, Ehud Barak ve Benyamin Netanyahu aynı zamanda “Filistin’de katliâmları nasıl arttırırız yarışı”na girmiş durumda. “Gerekirse Gazze’ye tekrar gireriz… Gazze saldırıları çok geç başladı, gerekenden önce bitti. Hamas’ı yok edeceğim... Daha şiddetli ve uzun zaman orada kalacağız…” diyerek İsrail’in gerçek yüzünü ortaya koyuyorlar. Hatta Bir bakan çıkıp, Hamas liderlerine suikast yapılması isteyebiliyor. Bir başkası Gazze’ye atom bombası isteyebiliyor. Tehditlerinin ardı arkası da kesilmiyor.
İşte İsrail’in gerçek yüzü bu. Bu yüzden bunlar ne sözden ne tepkiden anlıyorlar. Bu gerçeği bilerek ve görerek daha somut atılması gerekiyor.
“Davos’ta ağzının payını verdik, bu yetti” ya da iyi niyetli tekliflere “Bekâra hanım boşamak kolaydır” diyerek kolaycılığa kaçmadan bu çıkışın altı kesinlikle doldurulmalı. Çünkü, yarın birileri kalkıp, “Gazze’deki katliâmdan sonra ilişkileri durdurmadınız. İsrail-Filistin ile barışı reddederse ve onları vurmaya devam ederse, ilişkilerinizi durdurur musunuz?” şeklinde sorular sorulursa cevap vermekte zorlanırız.
Erdoğan’ın Peres’e verdiği tepki ne kadar haklıysa, 11 Nisan 2002’de Meclis grubunda “Eğer mevcut hükümet Türkiye’nin gücünün farkında değilse yazıklar olsun. 700 yıllık Türkiye, tanklarını modernize etmek için 50 yıllık İsrail’e muhtaç oluyorsa, bu kara kara düşünülmesi gereken bir unsurdur. Askerî anlaşmalar askıya alınsın” ve bu konuşmanın birkaç öncesinde söylenen “Bu terör karşısında Türkiye’nin İsrail’le imzaladığı M-60 tanklarının modernizasyonuna ilişkin anlaşmayı askıya alması gerekir” sözü de o kadar haklıdır.
Şimdi bunu hatırlatanlara kızmak yerine gereğinin yapılması gerekmez mi?
06.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|