Türkiye “Davos”tan bir türlü gerçek gündemine dönemiyor… Başta binlerce büyüklü küçüklü işyerini kapatan ve milyonlarca vatandaşı işsiz bıraktıran ekonomik kriz olmak üzere, AB müzâkere sürecindeki demokratikleşmeyi, mahallî seçimler öncesi yolsuzlukları ve ihâleye fesad karıştırmalarını konuşamıyor. Duruşmaları devam eden “Ergenekon yargılaması” bile gölgede kalıyor…
Tartışmalar Meclis’e de damgasını vurdu. Kamuoyu Davos’taki panelde Türkiye Başbakanı’nın gösterdiği tepkinin arkasında. Başbakan’ın açık bir saldırıya mâruz kaldığı, söz hakkı verilmeyip âdeta itilip kakılarak susturulmak istendiği ve buna karşı konulan tavrın yerinde olduğu hususunda herkes müttefik. Ancak Erdoğan’ın kendi sözünün arkasında durmadığı ve AKP iktidarının İsrail’e ciddî bir tepki koymadığı da açık…
Bundandır ki siyasî iktidar çevreleri “Davos meselesi”ni ısrarla “Erdoğan’ın çıkışı”yla sınırlı tutma peşindeler. Bu haklı “çıkış”ın gereği olarak alınacak tedbir ve yaptırımları konuşmaktan kaçınmaktalar…
Gazze saldırısının başında da İsrail Başbakanı Olmert’le Ankara’da başbaşa altı saat süren görüşmesinde kendisine haber verilmediğinden yakınan ve meydanlara İsrail’in okulları, evleri, hastaneleri, camileri bombalayıp yüzlerce çocuğu ve mâsum insanı katlettiğinden yakınıp kınayan Başbakan’a, İsrail’le diplomatik ilişkileri askıya alınması ya da en azından silâh alımı ihâlelerini iptal etmesi istendiğinde, “Bekâra karı boşamak kolaydır” diye tepki göstermişti…
ANKARA, İSRAİL’DEN VAZGEÇEMİYOR; NEDEN?
Erdoğan aynı tepkisini Davos sonrasında da devam ettiriyor. “İsrail’le ciddî ilişkilerimiz var” deyip bunca gürültüye rağmen başta muhalefetin teklif ettiği Gazze’deki çocukları öldüren İsrail’li pilotların Konya’da eğitilmesi olmak üzere 170 milyon dolarlık son Heron insansız casus uçaklarının alımı ihâlesinin iptalini isteyenlere ya da en azından Türkiye’nin İsrail’deki Büyükelçisini geçici bir süre için de olsa geri çekmesi önerisine, aynı tepkiyle karşı çıkıyor. Başkanlığını yaptığı ilk Bakanlar Kurulu toplantından da İsrail’le stratejik işbirliğinin ve ilişkilerin devam ettirilmesi kararı çıkıyor…
Anlaşılan o ki özellikle son altı yılda İsrail’le ilişkiler o denli derinleştirilmiş ki bunların bir kısmının “iptali” ya da “askıya alınması” bir yana, “gözden geçirilmesi”ne bile Başbakan ve AKP hükûmeti gelmiyor, gelemiyor. Bunu teklif edenlere yüksünmeden İsrail’le ilişkilerin iki ülkenin bir nev'î “siyasî evliliği”yle birbirinden vazgeçemeyeceği cevabı veriliyor.
Doğrusu Başbakan’ın ve hükûmetin İsrail’e hiçbir ciddî diplomatik tepki ve yaptırımda bulunamaması, AKP iktidarının “reel politik” dediğinin ABD ve İsrail’e karşı Ankara’nın bir tavır ortaya koyamayacağı olarak anlaşılıyor…
ABD ve İsrail’le bugüne kadar sıkı fıkı devam eden ilişkileri kuran AKP hükûmetinin, Şimon Peres’in tahripkâr saldırısıyla ayyuka çıkan hakaretine rağmen, Başbakan’ın sözlü açıklamalarla yetinmesi bunu gösteriyor.
Gerçek şu ki AKP hükûmetinin daha önce de bü tür sâbıkaları olmuştu. Irak’taki işgalci Amerikan güçleri Türk askerinin başına çuval geçirirken, Türkiye ciddî bir tepki vermemişti. “Stratejik müttefikimiz” olduğunu iddia eden ABD’ye en azından “bir nota” verilmesini isteyenlere, Başbakan Erdoğan, “Ne notası, müzik notası mı!” diye tepki göstermişti…
Irak’ta bir buçuk milyon insan katledildi, Afganistan’da yüzbinlerce insan öldürüldü; Başbakan’ın, Dışişleri’nin, AKP hükûmetinin hiçbir “tepki”si olmadı. Bir tek son Gazze saldırısına Başbakan’ın tepkisi oldu; ondan da kısa zamanda vazgeçildi…
YAHUDİ LOBİSİNİN “TEHDİDİ HİSSETTİRME” ŞANTAJI
Aslında ABD’nin önde gelen Yahudi lobilerinden ve Erdoğan’a “cesâret ödülü” veren Amerikan Yahudi Komitesinin (AJC) Erdoğan’ın Davos’taki tavrının “İsrail ve Yahudilere karşı yeni tepkiler doğurabilecek bir kepazelik olduğu” nitelemesi, Türkiye’nin bir taraftan İsrail’le ilişkileri sürdürüp diğer taraftan yeniden Amerikan Kongresinde “Ermeni soykırımı” tasarısı şantajına mâruz kalacağının ilk sinyali olmakta.
Yahudi lobisi, İsrail’in eleştirisine bile tahammül edememekte; Türkiye’nin İsrail eleştirisini, Yahudilere haraket olarak yorumlamakta. Amerikan Kongresi üzerindeki etkisini kullananak her fırsatta ABD ve İsrail’in bölgedeki “stratejik müttefiki” Türkiye’ye “soykırım şantajı” yapmakta. Bunun işâretleri daha şimdiden veriliyor; “tehdit senaryosu”nun ipuçları 24 Nisan öncesinden ufak ufak ortaya çıkıyor…
2004 yılında Yahudi ve Siyonist liderlerin dışında ilk defa bir Müslüman politikacı olan Başbakan Erdoğan’a “cesaret madalyası” veren AJC’nin başını çektiği Amerika’daki Yahudi örgütleri, Erdoğan’a bir mektup yazarak Türkiye’deki artan Yahudi karşıtlığına yönelik tedbirler almasını istemesi, AKP hükûmetinin ne denli yanlış ve neticesiz bir dış politika içinde olduğunu bir defa daha ele vermekte…
İlk kez bir Müslüman ülke olan ve Filistin’i dörtyüz sene barış ve adalet içinde idare etmiş Osmanlı’nın verâsetini taşıyan TBMM’de eli kanlı katil İsrail Cumhurbaşkanı Peres’i konuşturan AKP siyasî iktidarı, kaderin şu cilvesine bakınız ki yine aynı Peres tarafından bütün dünyanın gözü önünde “sözlü saldırı”ya uğramakta. Başbakan’ın gereken cevabı vermesi üzerine, bu kez Erdoğan’a “cesâret madalyası” veren AJC Başkanı David Haris, “Erdoğan’ın Davos’taki öfke nöbeti, haksız sözleri ve İsrail Başbakanı’na saygısızlığı İsrail’i eleştirmenin giderek daha da öldürücü bir hale geldiği, giderek artan Yahudi karşıtı hareketler karşısında yangına körükle gitmek oluyor” eleştiri sınırlarını aşan saldırıya dönüşmekte.
Ve ne garip ki Türkiye’ye en büyük infiâli gösteren ve Davos’taki tartışmayı saygısızca “kepazelik” olarak niteleme “kepazeliğini” gösteren Yahudi lobisinin başını Türkiye’nin her yıl “soykırım yalanı”na karşı milyonlarca dolar verdiği ABD’deki güçlü Yahudi lobilerinden Amerikan Yahudi Komitesi (AJC) gelmekte.
Gelinen noktada son Davos krizi üzerine başta Başbakan’ın cesaret ödülü aldığı AJC ve ADL olmak olmak üzere aynı Yahudi lobi kuruluşları Türkiye’ye karşı etkin siyasî baskı ve propagandaya girişip “1915’te Ermenilere yapılanların soykırıma tekabül ettiğine karar verme” ve Türkiye’ye karşı “tehdidi hissetirme” taktiğiyle yeniden “soykırım şantajı”nda bulunuyorlar.
Peki, Başbakan Erdoğan aynı “şantajcı” ve samimiyetsiz Yahudi örgütlerinden aldığı “cesâret madalyası”nı iâde etmeyi düşünüyor mu? Değilse neden; neden çekiniyor?
06.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|