Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu kapsamında düzenlenen “Gazze Ortadoğu İçin Model” paneli, üstü örtülen birçok gerçeği su yüzüne çıkarmakta. Ve İsrail’in son Gazze soykırımında olduğu gibi sorumsuz tavrıyla, Türkiye’nin baştan beri İsrail’le ve Yahudi lobisiyle ilişkilerini ve işbirliğini bir defa daha gündeme getirmekte…
Cumhurbaşkanı Gül’ün resmî dâvetlisi olarak ilk kez Müslüman bir ülkenin Millet Meclisinde ayakta alkışlarla kürsüye çıkarılan, Filistin’de oluk oluk akıtılan kan ve gözyaşının baş sorumlularından Siyonist İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in Türkiye Başbakanına “efelenmesi”, aslında İsrail’le işbirliğine soyunanlara bir ders-i ibret… Belli ki İsrail, baştanberi ne yaparsa yapsın yanında kâr kalan şirretlikle şımarmış. Türkiye’nin her halûkârda İsrail’le ilişkileri devam ettiren tutumu, İsrail’i pervâsızlaştırmış.
Bunun içindir ki bir dizi işbirliğinin tamgaz sürdüğü süreçte Başbakan Erdoğan’ın Şeyh Yasin’in katledilmesiyle başlayan ve son Gazze saldırısıyla ivme kazanan sert tepkisi etkisini göstermemekte. Ankara’nın tutuk tavrı, Telaviv’dekileri ve Yahudi lobisini daha da cür’etlendirmekte. “Kınamalar”la kalınması, İsrail’i işgal ve zulmünden vazgeçirmemekte…
ANKARA’NIN İSRAİL HANDİKABI
Diğer yandan İsrail’e “gizli muhabbet” içindeki kimi mahfillerin hâlâ Başbakan’ın haklı çıkışını ve tamamen İsrail lehine dizayn edilen paneli terk etmesini türlü saptırmalarla “yanlış” görmeleri, dikkat çekici…
İsrail yanlılığıyla tanınan, The Washington Post’ta köşe yazarlığı yapan İsrail’e iliştirilmiş gazeteci David Ignatius’ın açıkça sırıtan yanlı, nezâketsiz ve çirkin tavrını görmeyen “moşerler”in “diplomatik dil”den dem vurması, doğrusu şaşırtıcı. Mâlûm “siyonizm sempatizanlığı”yla birçok İsrail cumhurbaşkanı, başbakanı ve savunma bakanı gibi İsrail ordusunda savaşmış, Filistinlilerin katline bizzat katılmış ve terör olaylarının başında bulunarak birçok mâsum insanı katletmiş (eski) ajan ve terörist Peres’in dünyayı, diplomasiyi, hukuku, insanlığı ve gerçekleri hiçe sayan zehir zemberek sözlerle saldırganlığı ve göz göre göre doğruları tersyüz eden çarpıtmaları görmezden gelinmekte.
Yine çoğu uluslar arası Yahudi sermayesi elindeki medyatik saptırmalarla neredeyse baştan sonra Erdoğan’a hakaret eden, tertiplenen mizansen içinde toplantının “âkil adamı” havasında sesini yükseltip muhatabını “paylayan” Nobelli Peres, tam bir Yahudi oyunuyla ”mağdur” gibi gösterilmekte.
Buna mukabil eşit söz hakkı verilmeyen ve sözünün kesilmesi üzerine toplantıyı terk eden Başbakan’ın; ülkesinin ve haklılığın onurunu koruyan tepkisine hiçbir siyasî komplekse kapılmadan muhalefetin ve Dışişleri diplomatların evvela takdir etmesi bir haktır. Bu hususta İsrail’de kanlı bıçaklı partilerin dış dünyaya karşı ortak hareketi ve Yahudi lobisinin Peres’e arka çıkması örnek olmalı…
Ne var ki Türkiye’ye büyük bir prestij kazandıran ve bölgede öncü rolünü veren bu meselede de Ankara’nın ABD ve İsrail’e endeksli hali, kırılgan olmakta. AKP siyasî iktidarının altı yıl boyunca İsrail’le ilintili politikalardan türeyen handikaplar Türkiye’nin önüne engeller koymakta. Bu handikapladır ki Erdoğan, İsrail’in kendisini sınır kapısında arabasında yarım saat bekletmesinden İsrail başbakanlarının “Tanklar üzerinde Filistin’e saldırırken mutlu olduklarını söylemelerini, Gazze saldırısı öncesi İsrail Başbakanı Olmert’le yaptığı altı saatlik görüşmenin arka plânını daha yeni yeni açıklamakta. Ankara bu handikabı aşmalı…
İSRAİL’İN OYUNU
Anlaşılan o ki Telaviv, bir dizi ekonomik mutâbakat, savunma sanayi ve askerî antlaşmalar içinde olduğu, silâh alımı ihalelerini imzaladığı Ankara’yla “işbirliği”ni alabildiğine istismar peşinde. Hem katliâma devam ediyor hem de bölgede kendisine meşrûiyet kazandıran Türkiye ile işbirliğini en üst düzeyde tutuyor… Onca fütûrsuzca suçlamadan sonra Peres’in Erdoğan’ı arayarak “Sizinle dostum, sizi seviyorum, işbirliğimiz devam etsin, beraber çalışalım” demesi, bunun göstergesi.
Kısacası bütün olup bitenlere rağmen İsrail, Türkiye ile ilişkileri sürdürme taktiğinde. Bu taktikle Peres bir yandan “özür dilemedim” diyor, diğer yandan “dostlar arasında böyle tartışmalar olur, son derece üzgünüm” manevrasıyla işbirliği ve ilişkilerin devamını istiyor. İsrail hayranı “yerliler” de, “Erdoğan pragmatisttir, dar görüşlü değildir. Gösterdiği tepkiyle Türkiye’de ve İslâm dünyasında sükse yaptı, önümüzdeki yerel seçimlerde oyunu yükseltti; ama bundan böyle ABD ve İsrail’le ilişkileri ve işbirliğini daha da sıklaştırmalı” türü telkinlerle yönlendirmelerde bulunuyorlar…
Türkiye, İsrail’in bu oyununa gelmemeli; taşıdığı tarihî mirasa ve misyona yakışır bir biçimde Filistin’e sahip çıkmalı. Başbakan bir tek “toplantıyı terk” ve sadece “sözlü tepki”yle kalmamalı, arkasını getirmeli. İsrail’i zulmünden caydıracak etkili tepkilere ve yaptırımlara başvurmalı.
Ankara, artık belirsiz tutuk tavrını netleştirmeli. Özellikle savunma sanayii ve askerî stratejik işbirlikleri ile silâh alımı ihalelerinin askıya alınmasından başlanarak İsrail’le münasebetleri gözden geçirilmeli… En azından yüksek seviyedeki diplomatik ilişkileri asgariye indirmeli. İsrailli pilotların Konya’da eğitilmesi, F-16 uçaklarının yenilenmesi-bakımı ve tankların modernizasyonu ile en son 140 milyon dolarlık insansız Heron casus uçaklarının alımı benzeri İsrailli firmalara verilen ihaleleri iptal etmeli.
Samimiyetin gereği budur; aksi halde işbirliği ve ihalelerin sürmesi, İsrail’i daha da azgınlaştırır…
01.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|