Kırılma devam ediyor. Başbakan’ın Davos’ta İsrail’in katliam ve kıyımına gösterdiği tepkiden eser kalmadı. “Erdoğan’ın çıkışı” garip bir biçimde Türkiye – İsrail ilişkilerinin daha da derinleştirilmesine aracı ediliyor.
Ankara–Telaviv arasında karşılıklı jestler sürüyor. İsrail Başbakanı Olmert’in bakanlarına “Türkiye’ye karşı dikkatli olmaları”nı salık vermesinin ardından Dışişleri Bakanı Livni, “Türkiye ile stratejik ilişkilerimiz vardır, bu devam etmeli” diye konuşuyor.
Buna mukabil Davos’tan sonra hafta başında toplanan Bakanlar Kurulunda “İsrail’le ilişkilerin daha da arttırılması” kararı çıkıyor. Başbakan Yardımcısı ve hükûmet sözcüsü Cemil Çiçek, “Erdoğan’ın çıkışı”nı “İsrail’le ilişkilere önem veriyoruz ve devam ettiriyoruz” diye değerlendiriyor.
Görünen o ki AKP hükûmeti, İsrail’le ilişkilerin ve işbirliğinin devamına İsrail’den ziyade kendini kaptırmış. Öylesine ki Dışişleri Bakanlığı, Başbakan’ın “tepkisi”nin arkasında durmak yerine, “Erdoğan’ın tepkisinin Peres’e değil, moderatöre olduğunu” İsrail’e bildiriyor. Güya bir “kriz havası” verdirmemek için İsrail Büyükelçisi Levy’nin Dışişleri’ne çağrılmasından bile vazgeçiliyor.
Kısacası “Davos’ta doğru konuşan Başbakan Türkiye’ye dönüşte çarkediyor” yorumları haklı çıkıyor. Her iki ülke de hızla viraj alıyor. Üstelik ilişkilerin daha da arttırılması için Ankara ve Telaviv’de hiçbir şey olmamış gibi “ısınma diyalogları” arttırılıyor.
İŞGAL VE ZULÜM DEVAM EDİYOR
Belli ki İsrail, özellikle son altı yılda AKP iktidarı döneminde ekonomik işbirliğinden tarım, telekomünikasyon ve turizme, savunma sanayinden askerî anlaşma ve işbirliklerine kadar Türkiye ile olan ilişkilerini sürdürmek için her türlü politik atraksiyonun içinde. İsrail Cumhurbaşkanı Peres’in, İsrail radyosuna “Erdoğan’a saygım var, dostlar arasında her zaman tartışma olabilir, bu bir görüş alışverişidir, Türkiye ile kavga istemiyoruz” konuşması bunun ifâdesi. Keza İsrail’in Ankara Büyükelçisi’nin, “İki ülke ilişkileri geçmişte de benzer sıkıntılar yaşadı. İlişkilerimizin belli bir süre içinde eski haline döneceğine eminim” demesi, bunun göstergesi…
Ne var ki İsrail’in bu atraksiyonları sadece sözde kalıyor. Türkiye’nin ricâlarını hiçe sayarak yarısına yakını çocuk ve kadınlardan oluşan bin üçyüz mâsum insanı katleden İsrail, işgal ve zulmüne devam ediyor.
İsrail’in güvenliği için Irak’a saldıran ve İsrail’e hizmeti “Tanrının kendisine bir vazife olarak verdiğine” inan Evanjelist Bush’a dahi giderayak haraket edip fırçalayan İsrail Başbakanı Olmert’in bir taraftan Türkiye ile ilişkileri devam ettirme kararı alırken diğer taraftan yine Gazze’den atıldığını iddia ettiği lakin isâbetsiz roketleri bahane göstererek, “Saldırılar sürerse tepkimiz çok sert ve orantısız olacaktır” demesinin anlamı bu. Yine ismi açıklanmayan “bir İsrailli yetkili”nin bu arada “Türkiye’nin arabuluculuk rolünü yitirdiğini, artık arabulucu olamayacağını” söylemesinin maksadı da bu…
Oysa Erdoğan’ın Davos’ta dile getirdiği hiçbir hususta İsrail geri adım atmış değil. Hâlâ Gazze Şeridi’ne yönelik füze saldırılarını ve bombardımanı devam ettiriyor. Gün geçmiyor ki İsrail uçaklarından atılan füzelerle bir veya birkaç Filistinli öldürülmüş olmasın. Hâlâ Türkiye’den ve dünyada yıkılıp yakılan Gazze’ye gönderilen yardımları engelliyor. Hâlâ Gazze’yi ablukaya alan gıda, su, ilâç ve hertürlü zarurî maddenin geçişini yasaklayan amansız ambargo devam ediyor.
Gazze hâlâ İsrail’in kuşatmasında; bütün Filistin’in açıkhava hapishanesine çeviren utanç duvarının yapımı sürüyor. İsrail cezaevlerinde başta seçilmiş Filistin’in Meclis Başkanı olmak üzere milletvekilleri ve binlerce Filistinli sırf “Filistinli” oldukları için esir durumunda tutuklu, işkence görüyor.
Davos krizinden sonra Türkiye ile ilişkileri devam ettirmek isteyen İsrail’in “ateşkes”e uyarak saygılı davranması bir yana, İsrail her fırsatta ateşkesi bozup yeniden saldırabileceğini bütün dünyanın gözü önünde pervâsızca açık açık bildiriyor. Anlaşılan o ki İsrail Türkiye dahil kimseyi kale almıyor ve bütün dünyaya meydan okuyor.
NİÇİN BİR YAPTIRIMDA BULUNMUYOR?
Sormak lazım; İsrail’in işgal ve zulmünü, ambargo ve saldırılarını sürdürdüğü süreçte Davos’taki “çıkış”ın ardından AKP hükûmetinin büyük bir hevesle Türkiye’yi İsrail’e yaklaştırma çabasının gereği nedir?
Türkiye neyi elde etti ki Başbakan’ın bütün dünyanın gözü önünde açıkladığı İsrail’in zulmünü görmezden geliniyor. Sanki İsrail özür dileyip zulümden caymış, ambargoyu kaldırmış, Gazze’ye saldırıdan vazgeçmiş mi ki hahişkâr bir surette Dışişleri’nden İsrail’e “olumlu” mesajlar gönderiliyor. Kamuoyunda Başbakan’ın Davos çıkışından sonra İsrail’le son askerî ihâle ve işbirliklerinin iptalini, en azından askıya alınmasını beklenirken, Bakanlar Kurulundan İsrail’i “kınama kararı” dahi çıkmıyor; dahası İsrail’le ilişiklerin devam edeceği kararı çıkıyor…
Neticede İsrail hiçbir zulüm ve vahşetinden caymış değil, üstelik Başbakan’ın çok üzerinde durduğu “orantısız güç kullanımına” devam edeceğini, yani çocukların, evlerin, hastanelerin, okulların, camilerin üstüne fosforlu bombalar yağdıracağını fütûrsuzca açıklamakta. Ama siyasî iktidar Başbakan’ın haklı tepkisinin arkasında durmayarak daha baştan İsrail’le ilişkilerin önemli olduğunu ve devam edeceğini ilân etmekte.
Başbakan bile sözünün arkasında durmamakta; kimse İsrail’le ilişkileri askıya almaktan söz etmemekte. Yüzlerce Filistinli çocuğu katleden, fosfor bombalarını atan İsrail değilmiş gibi herkes “moderatör” te’viline sapmakta. Sahi Türkiye’yi İsrail’e mecbur eden nedir; neden Ankara yan çiziyor? AKP hükûmetinin İsrail’le koparamayacağı hangi bağı var ve niçin bir yaptırım kararı alamıyor?
Gerçekten merak konusu…
05.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|