Ercan Bey: “'Ümmetim dalâlet üzere ittifak etmeyecektir. Siz bir ihtilâf gördüğünüzde sevad-ı azama tâbi olunuz' hadisini açıklar mısınız?”
Dalâlet üzerinde birleşmemenin, Hazret-i Muhammed’in (asm) ümmetinin mühim bir imtiyazı olduğu anlaşılıyor. Böyle bir mümtaz şahsiyete (asm) ümmet olduğumuz için Rabb-i Rahîm’imize ne kadar şükretsek azdır. Mensubu bulunmakla şeref duyduğumuz “ümmet”in, Allah’ın rahmetine ne derece gark edilmiş olduğu bu hadisten anlaşılmaktadır. Çünkü “dalâlette birleşmemek”1 diğer ümmetlere nasip olmamış eşsiz bir nimettir.
Ümmetin dalâlet üzerine ittifak etmeyeceği, dalâlet fırkalarının çıkmayacağı mânâsında söylenmiş değildir. Dalâlet fırkaları çıkacaktır. Nitekim bir başka hadis-i şerifte Allah Resûlü (asm), “Ümmetim yetmiş üç fırkaya bölünecektir. Bunlardan yetmiş ikisi cehennemde, biri de Cennette olacaktır” buyurmuş; “Cennette olan kimlerdir Yâ Resûlallah?” diye sorulduğunda da, “Benim ve ashabımın yolunda olanlar” buyurmuştur.2
Burada bahsi geçen yetmiş iki fırka, dalâlet fırkalarıdır. Kurtulan fırka ise, sünnet-i seniyyeyi esas alan Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaatin yoludur. Demek “sevâd-ı azam” yani ümmetin kahir ekseriyeti, ehl-i sünnet yolunda olacaktır. Dalâlet fırkalarının sayısı ne kadar çok olursa olsun, Allah’ın müsaade etmemesi netîcesinde, etkileri ve güçleri zayıf olacak, ümmetin ekseriyetine söz dinletemeyecek, çoğunluğun sağduyusunu bozmaya güç yetiremeyecek, ekseriyetin inancını ve anlayışını idlâl edemeyecek, İslâm toplumunu dalâlete atamayacaktır.
Bu hükmü anlamak için, ülkemizde ihtilafa konu edilen birçok mesele hakkında ümmetin kahir ekseriyetinin hilafsız birleşmiş olduğuna bakmamız yeterlidir. Söz gelişi başörtüsünün, ya da ezanın nasıl okunacağı meselesinin veya namazın kaç vakit olduğunun “dindeki yerini” anlamak için doğudan batıya, kuzeyden güneye, Türkiye’den Endonezya’ya Müslüman çoğunluğun “ameline” bakmak kâfîdir. İhtilaf mı var, ittifak mı?
Demek, ihtilaflı meselelerde çelişkiye düşenler, ümmet ekseriyetinin ameline ittibâ ederlerse, Cadde-yi Kübrâyı bulmuş olacaklardır. Çünkü ümmet-i Muhammed (asm), Allah’ın izniyle, dalâlette ittifak etmemiştir, etmeyecektir.
***
Ünal Bey: “Büyü ve kâğıt yaptırmanın dini hükmü nedir? Büyüden yardım ve şifa beklenir mi?”
Büyü, göz ve basîret bağlamaktan ibârettir. Yani aldatmacadır. Özünde ilmî gerçekleri ters yüz edip kullanmak olan büyüyü yapmak da, yaptırmak da haramdır. Büyüden yardım ve şifâ da beklenmez.
Büyü ve sihir aldatıcı tesiri nedeniyle doğru itikadı bozar, tevhid inancına zarar verir, insanları ve toplumları aldatır, kişileri iğfal eder, insanların dünya ve âhiretlerine zarar verir.
Firavun’un sihirbazları karşısında bir an tereddüt geçiren Hazret-i Mûsâ’ya Cenâb-ı Hak şöyle vahyetmiştir: “Korkma! Üstün olan sensin. Elindekini bırak, onların yaptıklarını yutsun! Onların yaptığı sihirbaz hîlesidir. Sihirbaz, nereye gitse iflah olmaz.”3
Peygamber Efendimiz (asm) buyurmuştur ki: “Helâk edici yedi şeyden sakınınız!”
Ashab-ı Kiram (ra):
“Onlar nedir yâ Resûlallah?” diye sordular.
Peygamber Efendimiz (asm):
“1-Allah’a şirk koşmak, 2-Sihir yapmak, 3-Haksız yere Allah’ın haram kıldığı cana kıymak, 4-Fâiz yemek, 5-Yetim malı yemek, 6-Savaş günü düşmandan kaçmak, 7-Mü’min, hiçbir şeyden haberi olmayan ve nâmûslu kadınlara iftira atmak” buyurdu.4
Peygamber Efendimiz (asm) bir diğer hadislerinde, “Bir takım şifreli ve tılsımlı ifâdelerle üfleyip düğümlemek, bu niyetle nazar boncuğu takmak ve kadınla erkeği birbirine sevdirmek için sihir yapmak Allah’a ortak koşmaktır”5 buyurdu.
Dipnotlar:
1- C. Sağîr, 1/582
2- Tirmizî, 2/107
3- Tâhâ Sûresi: 68, 69
4- Müslim, İman, 145; Buhârî, Tıp, 48; Câmiü’s-Sağir, 1/74
5- Câmiü’s-Sağir, 3/540
05.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|